Dünyadan Kültür-Sanat

İran Sineması, Mavi Yaşmaklı ve Kral Lear

İran sinemasını özgün kılan sebeplerden biri olarak, göstermek istediğini metaforlarla gösterme zorunluluğundan kaynaklanıyor diyebiliriz. Bu zorunluluk elbette ki sansür olgusundan kaynaklanıyor. Ama bir noktadan sonra bu engel, yönetmenlere kendi sinema dillerini oluşturmasına katkı sağlıyor.

Metafor ve dolayımlarla dolu olan “Mavi Yaşmaklı” The Blue-Veiled (1994) filminde İran sinemasının First Lady’si Rakhshān Banietemad kendi sinema dilini özenle kullanıyor. Filmin karakterler düzeyinde ilk ortaya çıkışı esasında William Shakespeare’ın Kral Lear’ına bir gönderme.

1600’ün başlarında yazıldığı düşünülen Kral Lear trajedisinde, yaşlandığı için topraklarını üç kızı arasında paylaşmaya karar veren Kral Lear kızlarından tek bir şey ister: Kendisini ne kadar çok sevdiklerini sözleriyle, süslü laflarla, abartarak söylemeleridir. İlk iki kızı bu isteği yerine getirir ve gösterişli bir sevgi gösterisinde bulunur.

Gerçek olan sevginin süslü laflarla anlatılamayacağına ya da sevginin dile bu kadar kolay dile gelemeyeceğine inanan en küçük kardeş ise bunu yapamaz ve evlatlıktan reddedilir. Ne var ki aslında babasını en çok seven odur ve değeri, gözleri babasının malında, mülkünde olan diğer iki kız kardeşin yaptıklarından sonra anlaşılır.

Birçok ülkede birçok yönetmene ilham kaynağı olan bir hikayedir Kral Lear’ın başına gelenler. Bunların en ünlüsü şüphesiz Akira Kurosawa’nın Ran filmidir. Fakat orada kızlar değil oğullar arasında paylaşım yapılır. Richard Eyre tarafından yönetilen ve Kral Lear’ı Anthony Hopkins’in oynadığı aynı isimle Kral Lear (2018) filmi ise en güncel örnek olarak söylenebilir.

Pelin Esmer’in olağanüstü kadın ekibiyle aslında bir tiyatro piyesinin çekilme hikayesi olarak çekilen Kraliçe Lear (2019) filmi ise Türkiye’den bir örnektir.

Mavi Yaşmaklı filmimizde de üç kız kardeş vardır. Doğal olarak büyük olan iki kız kardeş biraz gösterişle, biraz da mal mülkle daha çok ilgili olduğu için babalarını rencide edici birçok eylemde bulunur. Öte yandan babasını en çok anlayan, babası tarafından da gözde evlat olarak seçilen, yurtdışında okuyan en küçük kız ise olayların dışında kalmıştır.

Fakat bu filmde kötü diyebileceğimiz bir karakter yoktur. Kötülük yapan iyiler vardır. İyi patron, fabrikatör, zengin yoktur tezine karşılık filmimizin merhametli fabrikatörü sürekli çalışanlarına ve özel olarak Mavi Yaşmaklı kadın oyuncumuza iyilik yapan dürüst bir adamdır. Öte yandan iki kız kardeş babalarının şan ve şerefini düşündükleri için sonuçlarını kestiremeden kötülük yapmışlardır.

Peki ama gerçekten iyi insanlar kötülük yapmaz yanlış kararlar mı alırlar? Yoksa iyiler de yaradılışlarından gelen kötü dürtülerini engelleyemez ve kötü olabilirler mi?

Dolayımların etrafında şekillenen metaforlar dediğimiz gibi filmimizde sık sık kullanılıyor. İran’da kapınıza gelen sevdiğiniz adamı içeriye sarılarak alamazsınız. Onun çantasını elinden almanız içeriye bir davettir İran sinema dilinde. Ve yahut ta iki kişinin mutlu bir şekilde evlenmesini nasıl göstereceksiniz? Yönetmenimiz Banietemad filmin ismine yakışır bir şekilde bunu, sahneye hafif mavi ton iliştirerek çiftimizin çıplak ayaklarının yan yana durması sonrasında beraber yürüyüşe geçmeleri şeklinde gösteriyor.

Hem devletin hem de dini kurumların sansürüne maruz kalan İranlı sinemacılar iki insanın birbirlerine olan sevgi ve aşklarını bir temasa ihtiyaç duymadan bu şekilde gösterebiliyor.

Bu metaforlar film boyunca devam ediyor. Bir adamın aşkından paramparça olması, odasının darmadağınık duran görüntüsüyle gösteriliyor. Son sahnede ise birbirlerine kavuşmuş gibi gözükseler de aralarından geçen bir tren sahnesi vardır ki filmin en estetik ve sanatsal sahnesidir.

Filmin temas ettiği diğer konu tıpkı bir önceki 6.5 Metre yazımızda bahsettiğimiz gibi İran’ın uyuşturucu ile yüksek teması. Böylesine kapalı bir toplum ve dini yasakların her kesimi etkilediği bir toplumda uyuşturucu kullanım oranının bu kadar yüksek olması, yaş, cinsiyet, sınıfsal ayrım gözetmeden tüm topluma sirayet etmesi, herhalde komşusu Afganistan’dan gelen önlenemez trafik olsa gerek.

Filmde ayrıca tüm kadınlar o kadar güçlü ki, baskın olmayan, kocasına, babasına, patronuna, erkek iş arkadaşına direnmeyen ve karşı gelmeyen hiçbir kadın yok.

Son olarak, yaşlı bir fabrikatörün genç bir köylü kadına gönlünü kaptırması bizlere Züğürt Ağa’yı da hatırlatmış ve gülümsetmiştir.

Mert DEDECAN

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu