Politika-Tarih

Jean de Thévenot | Bir Fransız’ın gözünden Osmanlı İmparatorluğu

Jean de Thévenot | Bir Fransız’ın gözünden Osmanlı İmparatorluğu

Avrupa toplumunun hafızasından silinmeyen ve derin etkiler bırakan Hun istilası, o tarihten sonra var olan ve Avrupa’nın, doğulular olarak nitelendirdiği tüm halklar için geçerli olan bir önyargı oluşturmuştur. Haçlı seferleri, Kudüs’ün ve İstanbul’un fethi, Osmanlı ordularının akınları, bu önyargıyı perçinlemiştir. Osmanlı İmparatorluğu nezdinde bu mesnetsiz düşünceleri kırmak adına III. Selim’e kadar neredeyse çok bir çaba görülmemiştir. Bunun sebebi; Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü diplomasinin daima tek taraflı olması ve kendilerini diğer devletlerden din ve siyaset noktasında daha üstün görmesinden ileri gelmektedir.

          Avrupa içlerine yapılan akınların ve Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün şekillendirdiği Türk imajı, Avrupa edebiyatına  derin etki bırakmıştır. Avrupalılara göre Türkler, Gargantua gibi bir dev olarak tasvir edilir. Montesquieu’nun “İran Mektupları” adlı eserinde Türkler hakkında methiyeler dizilmiştir. Daha sonralarda ise Voltaire’in Türkleri “Tiran” olarak betimlediğini görürüz. Bu kafa karışıklığının, içe kapanık tek taraflı siyasetin bir sonucu olduğu aşikardır. Avrupalı şarkiyatçıların yazmış olduğu seyahatnamelerde geçen Türk figürü, bizlere üzerine tartışabileceğimiz somut deliller sunacak ve ortadaki ihtilafı kaldıracaktır.

          Batı Avrupa’da 16-18. yüzyıllar arasında Fransa-Osmanlı İmparatorluğu ittifakıyla gelişen  “Turquierie” akımı, bu toprakların çekiciliğini artırmıştır. Önemli münevverlerden biri olan Jean de Thévenot gibi gezginlerin, Avrupa’ya taşıdıkları ilginç hikayeler, Türklere bakış açısını önemli ölçüde etkilemiştir.

          1633 yılında Paris’te doğan Jean de Thévenot, diplomat, şarkiyatçı amcası Melchisédech Thévenot’un etkisinde kalmış ve doğu kültürüne merak salmıştır. Jean de Thévenot, seyahatine çıkmadan önce devrin ileri gelen başka bir oryantalisti Barthélemy d’Herbelot’un yanında kalarak doğu kültürü hakkında bilgi almıştır. Türkçe bilmesi sebebiyle, Türk kültürünü daha da yakından tanıma fırsatı bulmuştur. Thévenot “Voyages de M. de Thevenot en Europe, Asie et Afrique” adlı eserinde İstanbul’un sokaklarından, saraydaki ilişkilerden, kahvehanelerden, hamamlardan ve bunlar gibi muhtelif bir çok konudan bahsetmektedir (1655-1656).

Philippe de Champaigne, Portrait of Jean de Thévenot, ca. 1660

Thévenot, İstanbul’un en az Paris ve Kahire kadar büyük olduğundan bahsetmektedir. Ancak şehrin sokaklarını dar ve eğri büğrü olarak tanımlamıştır. İstanbul’da eskiden güzel heykellerin, dikilitaş ve sütunların bulunduğunu, bu eserlerin zamanla tahrip edildiğini ve çok az şey kaldığını belirtmiştir. İstanbul’daki evlerin yeterince sağlam olmadığını söyler ve sık sık yangınların çıktığını dile getirir. İstanbul’a ilk geldiği günlerde 8000 evin yanıp kül olduğundan bahseder. Evlerin ahşap yapılmasının sebebini ise kısa zamanda az masrafla yeniden inşa edilebilmesine bağlamıştır. Thévenot, yangınların sıkça tüketilen tütünden dolayı kaynaklandığını ve uykuya dalan Türklerin ağızlarındaki tütünün düşmesiyle büyük yangınlara şahit olduğunu yazmıştır.

          Türklerin saçlarını sık sık tıraş ettiğini ve uzun saçlı Frenkleri tuhaf karşıladığını yazmıştır. Halkın, günlük yaşamda Frenklerin kıyafetleriyle alay etmesinin normal karşılamasının yanında, asla büyük bir saygısızlık yapılmadığını söylemiştir. Sakalın ise sosyal yaşamda önemli bir yer teşkil ettiğini, güzel sakalı olan kişilerin kuvvetli ve güçlü olduğu kabul edildiğini belirtmiştir. Gastronomi açısından incelendiğinde masraflı ziyafetlerden kaçındığımızı ve az yemek ile yetindiğimizi yazmıştır. Thévenot, o dönem Fransa’da bulunmayan kahveyi egzotik bir içecek olarak kısaca şöyle tanımlamıştır:

          “Onların her zaman içtikleri başka içkileri daha vardır ve kahve diye isimlendirdikleri bu içkiyi günün her saatinde içerler. Bu içecek bir taneden yapılır ve sobada kavrulur daha sonra havanda dövülerek toz haline getirilir. İçmek istedikleri zaman ibrikte kaynatılır ve porselen fincanlarda servis edilir. Sıcak içilmesi gerekir ve bir kaç fincan içmek iyi değildir. Bu içecek acı ve siyahtır, duman nedeniyle meydana gelen baş ağrılarını önler ve uykuyu kaçırır.”

Thévenot, Müslümanların ve Türklerin merhametine hayran olduğunu seyahatnamesinde her fırsatta dile getirmiştir. Mahkemelerin süratle çalıştığını ve azınlıkların Müslümanlar karşısında daima eşit olduğunu belirtir. Osmanlı İmparatorluğunun kendi tebaasına uyguladığı bu eşitlik politikası, o dönemdeki konjonktüre bakıldığında, Avrupa’daki toplumlarda sık rastlanılmayan bir anlayıştır. 1492 Elhamra kararnamesi, Reconquista” Hareketi, 1396’da Fransa’dan yüz bin Yahudi’nin sürülmesi gibi uygulamalar örnek olarak gösterilebilir.

          Osmanlı ordusunun yapısından da kısaca bahseden Thévenot, Yeniçerilerin kudreti karşısında şaşkınlığını gizleyemez:

          “Yeniçeriler, hükümdarlarına itaat ettikleri zaman, o Dünyanın en kudretli hükümdarlarından biri haline gelir, ancak bağlılıklarını yitirirlerse hükümdarın kudreti zayıflar. Verilen imtiyazlar oldukça fazladır ayrıca kimse onlara el kaldırmaya cesaret edemez.”

Günlük kıyafetleri çok farklı olmasa da saç şekillerinden ve taktıkları külahtan ayırt edilebileceğinden bahsetmiştir.

          İstanbul’da kaldığı süre zarfında, askeri geçit töreni, yeniçeri isyanı, idamlar, Venedik yenilgisi, Hint elçisinin kabulü ve depremler gibi muhtelif olaylara maruz kalmıştır. Halkın arasına karışıp sosyal yaşamı derinlemesine tahlil eden Thévenot, Rum, Musevi ve Hristiyan azınlıklara da seyahatnamesinde yer vermiştir. İstanbul’dan sonraki durağı ise Bursa’dır. Kervanlar aracılığıyla seyahat eder ve yol üzerindeki haydutların yoğunluğundan seyahati boyunca şikayet eder. Şehri kısaca tanıtır, su kaynaklarının, han ve hamamların bolca bulunduğunu söyler. Bir sonraki durağı ise İzmir’dir. Şehrin tarihi hakkında bilgi verir. Tahrip olmuş bir kale, büyük bir sarnıç ve pek çok önemli kilise dikkatini çeker. 

          “İzmir zeytinciliğe elverişli bir ovadır, güzel bahçelerle doludur. Her şeyden bol miktarda bulunur. İzmir şarabından daha güzel bir şarap içmedim. Frenkler şehirden küfeler dolusu üzüm alarak evlerinde kendileri şaraplarını yaparlar.

Anadolu’daki seyahatini tamamlayan Thévenot, Ege takım adalarına doğru yol alır. Kudüs, Mısır, Filistin, Irak, İran ve Hindistan’a kadar gitmiş, dönüşte İran’da ölmüştür (1667). Doğu kültürünü öğrenme arzusu, genç nesillerin faydalanabileceği bir eserin çıkmasına vesile olmuş ayrıca, önyargılarımızla şekillendirdiğimiz sosyal yaşantılarımızda, farklı kültürleri tanımamızın ne kadar önemli olduğunu bize göstermiştir. Şüphesiz ki Jean de Thévenot merakını gidermiş ve tarihin ünlü gezginleri arasındaki yerini almıştır.

Toygar Çardak

Kaynakça

Jean de Thévenot (1689). “Voyages de M. de Thevenot en Europe, Asie et Afrique” (Nuray Yıldız, çev.) İstanbul.

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Son derece akıcı bir dil. Kaşifler arasında ismi çok da bilinmeyen Thévenot’a yönelik güzel bir araştırma ve blog yazısı olmuş. Yeni yazınızı bekliyor olacağım. Kolay gelsin.

Başa dön tuşu