İz Bırakanlar: Sigmund Freud
Gündelik hayatımızda bile sıklıkla kullandığımız, artık lügatımıza tamamen yerleşmiş kavramların, hepimizin benimsediği düşüncelerin, hatta psikolog dediğimizde aklımıza ilk gelen, hastaların uzandığı koltuğun bile mucidi olan, kısacası psikanalizi yaratan adam: Sigmund Freud.
Freud’un yaşamı, yaşadığımız dünyayı anlamak için vazgeçilmez bir biyografi. Yapıtlarının ve fikirlerinin yanında biyografisi de son derece önemli.
Dünyada Freud’un da bulunduğu üç büyük aydınlanmacı, bakış açımızı tamamen değiştirmiş üç büyük devrim gerçekleştirmiştir:
İlk olarak Copernicus, dünyanın evrenin merkezi olduğu görüşünü değiştirmiş ve yer küresinin uzaydaki sayısız yıldızdan bir tanesi olduğunu kanıtlamıştır. Bu; zamanında teolojiye büyük bir darbedir, insanın ve dünyanın kutsallığını yıkan, sadece bizim olmadığımızı narsist insana kanıtlayan bir buluştur. İkincisi, evrim teorisiyle Darwin, insanın tanrının kutsal yaratığı değil, her canlı gibi evrimle insan şekline ulaşmış, hatta şempanzelerle insanların ortak bir atadan evrimleştiklerini teorisini kanıtlamıştır. Yine bir sarsıntı yaşamıştır insanlık. Üçüncü devrim ise Freud’un düşlerin kitabını yazarak, insanın bilinçli zannettiği dünyasının aslında tamamen bilinçdışı adını verdiği bir bölümde içgüdülerinin kültürel baskı altında, bastırılmış bilinçaltı duygularının etkisiyle hareket ettiğini kanıtlamıştır. Bilinçli dünyamızın hiç de bilinçli olmayışı teorisi bütün psikolojiyi ve tedavileri baştan yazdırmıştır.
1856’da Avusturya-Macaristan’ın başkenti Viyana’nın kuzeyindeki Pribır köyünde dünyaya gelir. Annesi, ilk çocuğu olan Freud’u çok el üstünde tutmaktadır ve onun ileride büyük biri olacağından emindir. Freud 10 yaşına geldiğinde beş kız kardeşi ve bir de erkek kardeşi olur ama özel ilgi hala tamamen kendisinde kalır. Ailede sürekli ve rahat çalışabilmesi için özel odası olan tek çocuk Freud’dur. Yemeklerini bile vakit kaybetmemek için odasında yiyen Freud rahatsız olduğu için kız kardeşlerinin çaldığı piyano evden çıkarılır. Yani evde gerçekten özel bir konuma sahiptir. Ama bu konumunun hakkını da liseye erken giderek ve her derste sınıf birincisi olarak verir. Almanca ve İbraniceyi çok iyi konuşmasının yanında lisede Latince, Yunanca, İngilizce ve Fransızca öğrenir. 12 yaşına geldiğinde Shakespeare’in orijinalini okuyabiliyordu, altı dili de çok akıcı konuşabiliyordu. Cervantes’i orijinal dilinde okuyabilmek için de İspanyolcayı kendi kendine söker.
Kariyeri için birçok ilgi alanı olmasına rağmen Viyana’daki bir Yahudi için en ideal bölüm olan tıbba yönelir. Psikolojik hastalıklar 19.yüzyılda tıbbın ilgilenmediği bir alandı. Ne anlama ne tedavi anlamında dikkate alınmayan ruhsal sorunlar için Freud’dan önce hastalar başları dönene kadar sandalyede döndürülür, soğuk suya sokulur veya zincir takmaya zorlanırdı. O dönemde ruhsal hastalıkların kökeninde sinir hasarı veya beyindeki fiziksel nedenler yattığına inanılıyordu.
Tıp alanındaki araştırmaları sırasında kendisine ün getireceğine inandığı yeni bir deneyin üzerinde araştırma yaparken kokain ile tanıştı. Önce kendi üzerinde deneyler yaparak başladığı bu araştırma yüzünden kokain bağımlısı oldu. Nöroloji alanında eğitimini Profesör olarak tamamlayan Freud, Viyana’daki doktorlardan olumlu tepkiler alamayınca, sinir bozuklukları alanında dünyanın sayılı başarılı doktorlarından olan Fransız Jean-Martin Charcot ile çalışmaya Paris’e gider. Charcot’un histerik hastalarına uyguladığı hipnoz yöntemi ve “ikinci zihin” adlandırması Freud’un teorileriyle “bilinçaltı” kavramına dönüşecektir. Paris’te altı ay yaşamış, bu süreç onun dönüm noktası olmuştur. İnsanın toplumsal, kültürel ve dini baskılardan kurtulması, bireyselleşmesi ve özgürleşmesi üzerinde düşünmeye başlar. Bu da bilinçdışı etkiler tezinin ilk adımları olur. Maddi durumlarından dolayı görüşemediği ama 900’den fazla mektup yazdığı büyük aşkı Martha ile evlenmek için Viyana’ya geri döner.
1886’da Paris’ten döndükten sonra Viyana’nın kenar mahallelerinden birinde kendi muayenehanesini açar ve meslek hayatına hipnozculukla başlar. Ünlü kanepesi de bu hipnoz seansları sonucu doğar.
Freud’un hastalarını yatırarak hipnoz ettiği ünlü kanepesi, Londra’daki Freud Müzesi’nde bulunuyor.( All images are copyright Freud Museum London.)
Psikoterapinin temellerini oluşturan ve psikanalizin ilk hastası kabul edilen, meslektaşı Josef Breuer’in hastası Anna O. ile hastayı konuşturarak iyileştirme tedavisine başlarlar. Anna O.’nun histerisi çok ciddiydi, kasılmaları oluyordu, hatta felç gelmişti fakat bu rahatsızlıklar ve belirtilerin kaynağından söz ettikçe Breuer bu belirtilerin ortadan kalktığını fark eder. Bu tedavi ve Anna O. üzerindeki çalışmalar hakkında Freud ve Josef Breuer Histeri Üzerine Çalışmalarkitabını yazdılar. Bu tıp psikolojisi alanında bir dönüm noktası olmuştur. Sinir hastalıklarının kökeninde bilinçaltının en önemli etken olduğu ilk defa bu araştırmada yayınlanmıştı. Buna dayanarak sinir hastalıklarında yeni bir tedavi yöntemi ortaya çıkar: psikanaliz.
Küçüklüğünden beri rüyalarını not etme alışkanlığı olan Freud, rüyalarında bir anlam buluyor ve kültürlerde, gündelik hayatın içinde oluşan türlü eylem ve düşüncelerde varlığını ortaya koyan bilinçsiz kuvvetler üzerine çalışıyordu. 1900 yılında yayınlanan Rüyaların Yorumu kendisine uluslararası bir ün sağladı. Bu zamana kadar sadece Viyana’da yapılan tartışmalar artık tüm dünyaya yayılmıştı. Bu aslında kendi kendine analizin bir kaydıydı. Bu tartışmaları devam ettiren diğer eserleri ise peşi sıra geldi: 1904’te Gündelik Hayatın Psikopatolojisi ve bunun ardından 1905’de, aklın bilinçaltıyla ilişkisi ve cinsellik teorilerinden söz ettiği Bilinçaltı ve Cinsellik Üzerine Üç Deneme kitabını yazdı.1913 yılında ise Totem ve Tabu yayınlandı.
Freud’un Martha ile evliliğinden altı çocuğu oldu. üç erkek çocuğunu I. Dünya Savaşı’nda askere göndermek zorunda kaldı, yine savaş yüzünden maddi durumları iyi olmadığı için kızı Sophie yetersiz beslenme ve zatürreden hayatını kaybetti. Bu yıkımlara rağmen çalışmalarına hızla devam etti ancak Nazi’ler başa geldiğinde Einstein gibi ünlü isimlerin yanında Freud’un kitapları da yakıldı ve yasaklandı.
İnsanların bilinçdışında Yahudilere karşı olan kinini anlayabilmek için bu konunun üzerinde durmuş sonucunda Musa Denen Adam ve Tektanrıcılık eserini ortaya koymuştur. Dünyada Yahudilere karşı olan düşmanlığın ve bunun soykırıma doğru gidişi Freud’u politik ve ekonomik nedenlerdense insanın bilinçdışını incelemeye itmiştir. Freud’un Musa Denen Adam kitabına giden yolda yazdığı üç önemli yapıt Bir Yanılsamanın Geleceği, Kültür İçinde Huzursuzluk ve Kitle Psikolojisidir. Bu üç yapıt da döneminin sosyo-psikolojik yapısının ve tarihsel yapısı açısından bize yol gösterir. Özellikle Kitle Psikolojisi, büyük öngörüler içerir, neredeyse Hitler’in ve Nazi toplumunun habercisi diyebiliriz. Kültür İçinde Huzursuzluk ’ta da Freud insanın kültür içinde insanın kendini feda etmesi ve otoriteye gereksinimini detaylıca ele alır.
Freud’un diğer önemli çalışmalarından biri ise Oidipus kompleksi olan, çocuğun çevresindeki figürlere özellikle anne-babaya karşı cinsel ve saldırgan düşlemlerin teorisini ortaya çıkarmıştır. Edebiyattaki 3 başyapıt olarak gördüğü Sofokles’in Kral Oidipus’u, Shakespeare’in Hamlet’i ve Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler ’inde ortak noktanın babayı öldürmek olduğunu vurgular. Oğullar ancak babadan kurtulduktan sonra özgürlüğe kavuşurlar. Bu düşüncelerle Oidipus kompleksini oluşturur. Ayrıca kışkırtma teorisi ile sıklıkla kullandığımız libido, içgüdü, bilinçdışı kavramlarını ortaya çıkarır.
1938’de Nazi tehdidi yüzünden Avusturya’yı terk eder ve İngiltere’ye yerleşir. Ancak dört kız kardeşinin ülkeden ayrılmasına izin verilmemiştir. Onlar toplama kamplarında öldürülmüştür. Puro bağımlılığı yüzünden kanserle uğraşan Freud artık yaşamının sadece işkence olduğunu düşünür. Meslektaşı, hemşiresi ve sekreteri, eşinden sonra ona en yakın kişi olan kızı Anna’ya 23 Eylül 1939’da “zamanının geldiğini” söyler ve o akşam öldürücü dozda morfin alır ve sürgünde hayatını kaybeder.
Bu yazıyı yazarken faydalandığım, Freud’un hayatıyla ilgili daha detaylı bilgiler ve meraklısı için Serol Teber ve Şenol Ayla’nın Açık Radyo’da klasik müzik eşliğinde anlatılan Didik Didik Freud programını tavsiye ederim.
Elif Kılıç