Tek Bir Şarkı İle Fransa Turu : Fransa’ya Hoş Geldin\ Bigflo – Oli
Bigflo et Oli, Toulouse kökenli bir rap grubudur. Aslında Bigflo yani Olivio ile Oli yani Ordonez iki kardeştir. 24 ve 27 yaşlarında olmalarına rağmen Fransa genelinde birçok başarı yakalayarak en çok satanlar listelerine girebilmişlerdir. Ayrıca “MTV” ve “Victoires de la Musique” gibi müzik ödüllerinden bir çok ödülleri vardır.
“Bienvenue Chez Moi” (Evime, Fransa’ya Hoş geldin) şarkısı ve klibi, sanki Fransa Kültür Bakanlığının desteği alınarak Fransa’yı anlatan ve tanıtan bir eser niteliğinde. Fransa şehirlerine dair birçok klişelerle bezeli şarkımızda kuzeyden güneye önemli şehirleri geziyoruz.
Bienvenue chez moi
Que tu viennes d’une grande ville, ou d’un petit village
Faut qu’tu vois ça, ah, ah (ah)
On a les plus belles filles, les plus beau paysages
Viens faire un tour chez moi
Viens faire un tour chez moi
Viens faire un tour chez moi
Evime(Fransa’ya) hoş geldin
İster büyük bir şehirden isterse küçük bir köyden gel
Bunu görmek zorundasın, ah, ah (ah)
En güzel kızlarımız, en güzel manzaralarımız var
Gel evimin etrafında bir gezinti yap
İlk durak Bordeaux…
Je t’ai déjà parlé de Bordeaux? (Non)
Sur les quais on aime appeler les jolies filles taillées comme des cannelés
J’ai vu l’étendue des vignobles à travers le hublot
Miroir, miroir d’eau, dis-moi qui est le plus beau
Sana daha önce Bordeaux’dan bahsetmiş miydim? (Hayır)
Rıhtımlar üzerinde cannelé gibi hazırlanmış güzel kızlara seslenmeyi seviyoruz (Cannelé, silindir şeklinde hazırlanan içerisinde yumuşak krema olan, vanilya ve rom ile tatlandırılmış Fransız hamur işidir )
Lombard’dan bakarak bağların genişliğini gördüm.
Ayna, Su aynası, söyle bana, kim daha güzel bu dünyada ? (Miroir d’eau yani su aynası, Bordeaux’nun en meşhur yerlerinden biridir. Bourse meydanında, Borsa Binasının karşısında 3.4 santimetre derinliğinde bir havuz ve aralıklarla bu havuzdan fışkıran sular bir sis ve bulut etkisi yapıyor alan üzerinde. Bir kaç dakika içinde sis bulutu kayboluyor ve bir su aynası meydana geliyor.
Sırada Normandie bölgesi…
J’suis passé en Normandie, j’ai vu les villes et les plages (ah ouais?)
Pour pas te mentir, j’ai surtout vu des vaches (haha)
J’ai vu des lions et des lionnes au cœur rugissant
Un Havre de paix Caen j’suis passé par Rouen
Normandiya’ya gittim, kasabaları ve plajları gördüm (Gerçekten mi ?)
Sana yalan söylemek istemem genellikle inekleri gördüm (haha)
Kükreyen kalpli aslanları ve aslanları gördüm
Aşk Limanı Caen ve Rouen’den geçtim.
Un arrêt à Lille, c’est vrai que c’est pas la plus belle des villes
Mais sur la grand place je me suis comme senti libre
Senti petit, senti ch’ti dans le décor
Les gens étaient plus chaleureux que le temps dehors (c’est vrai)
Lille’de bir duraklama, şehirlerin en güzeli olmadığı doğru
Ama Büyük Meydan’da özgür olduğumu hissettim
Küçülmüş hissettim, dekor içerisinde ch’ti hissettim (Ch’ti, hem kuzey Fransa’da oturanlar için kullanılmakta, aynı zamanda Lille bölgesinde çoğunluğu öğrenci olan ve ücretsiz şehir turu yapan rehberleri tanımlamak için kullanılmaktadır.)
İnsanlar dışarıdaki havalardan daha sıcaktı (bu doğru)
Sıra Lyon’da…
J’suis passé par Lyon et j’ai pas compris tout de suite
Quand je disais “bonjour” on me répondait 69 la trik
J’ai traîné place Bellecour avec tous mes zonards
On m’a dit qu’à Saint-Étienne y a que des connards
Lyon’dan geçtiğimi
“Merhaba” dediğimde bana 69 la trik dediklerinde hemen anlamadım (69 la trik Lyon’lu bir rap şarkısı ve grubu)
Tüm banliyölü tanıdıklarımla Place Bellecour’da takıldım.
Bana Saint-Étienne’de sadece pislikler olduğu söylendi
Ve daha güneye Marsilya’ya uzanıyoruz.
Faut que j’te parle de Marseille, son port, ses ruelles un peu crades
Et j’ai même pris l’accent en chantant dans le stade
Au milieu de ces grandes gueules moi j’en menais pas large
J’ai entendu des cigales mais pas le bruit des Kalash
Seninle Marsilya, limanı, biraz kirli sokakları hakkında konuşmalıyım
Ve hatta statlarında şarkı söylerken aksanlarını kaptım.
Bu büyük ağızların ortasında, ben, biraz şaşkına uğradım.
Ağustos böcekleri duydum ama Kalaş’ın sesini değil.
J’suis allé à Saint-Étienne prendre un peu l’air (ouais)
On m’a forcé à enfiler un foutu maillot vert (putain)
J’ai traîné Rue des Martyrs avec tous mes zonards (et ouais)
On m’a dit qu’à Lyon (quoi?) Y a que des connards (mais non!)
Biraz temiz hava almak için Saint-Étienne’e gittim (evet)
Lanet bir yeşil mayoyu giymeye zorlandım (lanet olsun) ( Saint-Étienne futbol takımının rengi)
Rue des Martyrs’e tüm banliyölü tanıdıklarımla takıldım (ve evet)
Ve Lyon’da sadece pisliklerin olduğu söylendi. (ama hayır!) (Rhône derbisi yani Lyon ve Saint-Étienne takımları arasında oynanan derbidir. Oldukça çekişmeli geçer. Bu yüzden iki şehrin insanları, özellikle taraftarları birbirinden çok hazzetmez.
Biraz batıda, sırada Rennes var.
À Brest et Rennes, je me suis senti un peu con
Quand les gens m’ont dit qu’ils étaient pas français mais bretons
Des marins au grand cœur, un petit peu trop ivres (ouais)
Naviguant sur une mer de cidre
Brest ve Rennes’te kendimi biraz aptal hissettim
İnsanlar bana Fransız olmadığını söylediler, onlar Bretonyalılar (Breton, geçmişte bağımsız krallık ve dükalık olan bir bölgedir)
Büyük bir kalbi olan, biraz fazla sarhoş olan,(evet)
Elma şarabı denizinde yelken açan denizciler.
Ve sırada başkent Paris….
Une journée à Paris et Notre Dame a fait une seine (ah ouais?)
Elle m’a dit que j’étais trop lent et que nos petits accents la gênent
Elle est pressante et oppressante, elle est stressante et cruelle
Elle est blessante, elle est glaçante mais putain ce qu’elle est belle
Paris ve Notre Dame’de bir gün ve Seine Nehri turu yaptık. (ah evet?)
Bana çok yavaş olduğumu ve küçük aksanlarımızın onu rahatsız ettiğini söyledi.
Aceleci ve baskıcı, stresli ve acımasız
Acı verici, dondurucu ama lanet olsun ne kadar da güzel.
Je suis allé sur une île, le volcan m’a ouvert ses bras
Et l’océan me chuchotait “la Réunion lé la”
Y a pas de religion ou de couleur sur la photo
Une engueulade c’est aussi rare que de voir un dodo
Bir adaya gittim, yanardağ bana kollarını açtı
Ve okyanus bana fısıldadı “Reunion Adası burasıdır”
Fotoğrafta din veya renk yok
Burada kaba bir sövgü lafı bulmak, bir dodo kuşu görmek kadar nadirdir.
Tu connais pas Montpellier? La plage est tout prêt d’ici
On passe tout l’après-midi place de la comédie
On prend notre temps, ne viens pas croire qu’on est faignant (non)
Les arènes de Nîmes jusqu’au palmiers de Perpignan
J’suis allé à Strasbourg, j’suis revenu avec du kouglof sous le coude
C’est fou j’ai encore dans la bouche le goût de la choucroute
Les charmes des limites de l’hexagone
Et j’écris cette phrase avec la plume d’une cigogne
Montpellier’i bilmiyor musun? Plaj buradan çok yakındır.
Bütün öğleden sonrayı Place de la Comédie’de geçiriyoruz
Sakince zaman geçiriyoruz ve tembel olduğumuzu düşünüyoruz (hayır)
Nîmes arenasından Perpignan palmiye ağaçlarına kadar.
Strazburg’a gittim, dirseğimin altında Kouglof ile geri döndüm (Kouglof Alsace bölgesine has bir kek türü)
Çılgınca hala ağzımda lahana turşusu tadı var
Fransa sınırlarının cazibesi
Ve bu cümleyi bir leylek tüyü ile yazıyorum.
Fransa’nın Frankofon komşularına da ziyaretler devam ediyor.
J’suis allé en Belgique, logique, j’ai fait le plein de frites
J’ai cru voir de la bière sortir du Manneken Pis
Y a de la vie quand le carré s’anime
J’y suis tellement allé, j’ai l’impression de voir la famille (bah oui) (une fois)
Belçika’ya gittim, mantıklı, bir sürü patates kızartması yaptım
Manneken Pis’ten çıkanı bira olarak gördüğümü sanıyordum
Meydan canlandığında hayat var
Ben oraya çok gittim, aileyi göreceğimi sanıyordum (evet) (bir kez).
À Nantes j’ai commencé un safari géant
J’ai croisé des canaris, volé autour d’un éléphant
J’ai vu des kickers, des skippeurs, des kiffeurs
Le seul endroit où j’ai croisé des dealers, des p’tits beur
Nantes’ta dev bir safariye başladım
Kanaryalar ile tanıştım, bir filin etrafında uçtum
Kickers, skipper, kiffeur gördüm (Kickers, ayakkabı ve giysi üreten bir Fransız firma, golcü anlamı da var. Kiffeur de ayakkabı satan bir mağaza, aynı zamanda ot içiciler için kullanılıyor.)
Satıcılarla buluştuğum tek yer, küçük tereyağı
Sırada İsviçre var
J’me suis posé en Suisse calmement
Près des cygnes sur les rives du lac Leman
J’ai coupé mon atel pour pas qu’on m’appelle
Là-bas j’ai abusé sur l’emmental et la montagne de chocolat
Sakince İsviçre’ye indim
Cenevre Gölü kıyısındaki kuğuların yakınında
Kimse beni çağırmasın diye atelimi kestim.
Orada Emmental’in ve çikolatanın dibine düştüm. (Emmental bir peynir türüdür.)
Sırada Fransa’nın deniz aşırı adası olan Korsika var.
Première fois en Corse, le choc
La terre, la mer, au début j’ai eu du mal avec le caractère
Sur la terrasse, les blagues de vieux m’ont fait rire
Je voulais plus partir, plus remonter dans le ferry
Korsika’da ilk şok
Kara, deniz, başlangıçta ise karakterlerle sorun yaşadım.
Terasta eski espriler beni güldürdü
Artık ayrılmak ve feribota binmek istemiyordum
Sanatçıların doğup büyüdükleri yer olan Toulouse’da sıra.
J’suis né à Toulouse, forcément j’suis pas vraiment honnête
Elle a vu mes premiers pas et m’a porté chaque seconde
Et tu demanderas à tous ceux qui la connaissent
Ils te diront “c’est la plus belle ville du monde!”
Toulouse’da doğdum, açıkçası gerçekten dürüst değilim
Toulouse benim ilk adımlarımı gördü ve beni her saniye taşıdı.
Ve onu tanıyan herkese soracaksın
Size “burası dünyanın en güzel şehri!” diyecekler.
Nantes’a gidenler bilir; yürüyen bir fil var.
Tu sais qu’à Nantes y a un éléphant mais genre il est automatisé
Et il avance et tout, genre il bouge dans la ville
Qu’est-ce tu dis frère? Mais j’te jure c’est vrai, c’est, un truc
C’est un éléphant (sûr?) mais genre un robot éléphant
Ah ouais? putain, mais tu-
C’est un éléphant, mais un, un robot
Nantes’te bir fil olduğunu biliyorsun, ama otomatikleştirilmiş gibi
Ve yürüyor sanki şehirde geziyormuş gibi.
-Ne diyorsun kardeşim?
Ama yemin ederim ki doğru, bu bir şey
-O bir fil (emin misin?) Ama bir robot fil gibi
Ah evet? kahretsin ama sen-
O bir fil, ama bir, bir robot
Mert DEDECAN