Felsefe

Bir ”Deli” Yönetmen

Bir ”deli” yönetmen Godard, bu hafta kendi hayatına anlaşmalı bir şekilde son verdi. Bir yakınının söylemine göre Godard hasta değildi, sadece çok yorgundu ve bu işi bitirme kararı aldı; biraz da kendi deliliğine yakışır şekilde hayatına ”yardımlı intihar” yasasından faydalanarak son verdi. İsviçre’de her yıl yüzlerce kişi yardımlı intihar yasasından faydalanıyor. Godard da bilinçli bir şekilde 91 yaşında hayatına bu metotla son verdi. Etik olarak doğru mudur yanlış mıdır ayrı bir tartışma konusu olsa da ”Godard”lık bir ölüm olduğu söylenebilir.

Godard’ın bu hayata, özellikle Holywood sinemasının karşısına dikilebilen ender akımlardan Fransız Yeni Dalgası’na bıraktıkları hiç yabana atılır cinsten değil. Bu dalga öncesi sinemada ”mükemmel” olma iddiasında kameralar, en kaliteli ışıklar ve prodüktörlere bağlı yönetmenler sadece bir endüstriye çalışırken, İtalyan Yeni Gerçekçiliği ve Fransız Yeni Dalgası’yla ”cinéma d’auteur” (her şeyiyle yönetmene ait olan bir eser) ortaya çıkıyor ve sinemanın halklaşmasını savunan bir grup yönetmenle birlikte sinemanın bir nebze de olsa halka açılabildiğini gözlemliyoruz. Artık en güzel kameraları kullanmak yerine bulunabilen kamerayla, en güzel ışığı kullanmak yerine gün ışığıyla, elde var olan ses imkanlarıyla çekilecekti filmler ve Godard’ın dediği gibi işçilerin filmlerini işçiler kendileri çekebileceklerdi. ”Bu fikir gerçekten başarıya ulaşabildi mi?” tartışılır ama hala Batı dünyasında Holywood sineması dışında bir alternatif varsa o da Fransız prodüksiyon şirketleri ve Fransız sineması diyebiliriz. Kuşkusuz bunda Godard’ın etkisi de tartışılmaz.

”Faites comme Godard mangez chez Barak”

Bir ufak parantezi de yemek konusunda açayım. 90’li yılların sonunda, 2000’li yılların başında Paris’te Oscar Niemeyer* tarafından tasarlanan Komünist Parti binası yakınlarında sinemacılarla bir dernekleri bulunan Godard ve arkadaşlarının, Belleville yakınlarındaki Barak Restaurant’a gittiklerini Sezer abiden dinlemiştim. Türkiye ile ilgili hiçbir demecine ya da ilgisine denk gelmediğim Godard’ın her hafta toplantıdan sonra geldiği bu mekanda, bu coğrafyanın yemeklerine hayran olduğunu, hatta bolca künefe yediğini söylemek mümkün. Restoranın sahibi Sezer abi de bir ara büyük bir afişe ”Faites comme Godard mangez chez Barak (Siz de Godard gibi yapın, Barak’ta yiyin)” yazdırmayı düşünmüş, Godard’ın itirazıyla vazgeçmiş. Tabi daha sonra sinemacılar derneğinden 2 kişinin ardı ardına intihar etmesiyle Pascal Thomas’nın da içinde yer aldığı dernek dağılmış. Yine de Paris’in kuzeydoğusundaki çok kültürlü yapı hâlâ sinema derneklerini ve sinemacıları ağırlamaya devam ediyor, buralarda kiminle karşılaşacağınızı bilemiyorsunuz.

Bunları anlatan da mahallenin en eskilerinden Tunuslu Yahudi bir komünist amca. Adını yazmamı istemediği ve fotoğraf çekmeme izin vermediği için burada daha fazla bilgi veremesem de bütün mahallenin tarihini bildiğini söylemek mümkün.

Son olarak, ölümünden sonra tekrar alevlenen ”antisemitizm” tartışmalarına değinelim. Bazı Yahudi aktör ve aktrislerin ”Benim Godard’ı takdir etmem pek mümkün değil.” dediklerini görsek de aslında çok net bir şekilde Godard antisemit değil Filistin yanlısı ve İsrail karşıtı bir yönetmendi. Fransa’nın bu konuda en geri yerlerden biri olduğunu söyleyelim. Buradaki lobinin gücü sebebiyle İsrail karşıtlığı çok çabuk bir şekilde antisemitizm olarak adlandırılabiliyor. Yeri gelmişken eklemek gerekir ki İsrail’i boykot etme çağrısı yapmak Fransa’da yasak. Yani Godard bir iki röportajında yanlış kelimeler kullandığı için böyle adlandırıldı diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Fransa’da ”antisemit” olarak adlandırılmak sistematik bir durum.

Kuşkusuz Godard ve film tarihine bıraktıklarıyla ilgili yüzlerce şey yazılabilir, ki birçok güzel makaleye de denk geldiğimi söyleyebilirim. Benim amacım her zaman işçiden yana olmaya çalışan, 68 ayaklanmalarının yanında olan, Filistin ile ilgili tavrı çok net olan bu duayen insanın ölümüne dair kısa bir şeyler yazmaktı. En orijinal bulduğum filmlerinden birinin ”Tout Va Bien” ve en sevdiklerimden birinin de ”Pierrot le Fou” olduğunu söylemeden geçmeyeyim ve Telerama’nın hazırladığı 12 filmlik listeyi de şuraya bırakayım:

https://www.telerama.fr/cinema/12-films-de-godard-a-voir-une-fois-dans-sa-vie,n6579462.php

*Oscar Niemeyer, Brezilyalı komünist mimar. 1964 Brezilya darbesinden sonra bir süre sürgünde yaşadı ve sürgün yerlerinden biri olan Paris’te şu an hâlâ kullanılmakta olan Fransa Komünist Partisi binası dahil birçok esere imza attı.

*abi, bkz:ağabey

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu