DünyadanDünyadan Politika-Tarih

Kıbrıs Meselesi’nin Kısa Tarihçesi

Kıbrıs Adası, Doğu Akdeniz’in en büyük adalarından biri olup çok zengin bir tarihe sahiptir.  Zengin maden yataklarına sahip olması ve stratejik boyutuyla  da coğrafi açıdan büyük önem arz etmektedir. 1571 yılından önce birçok kültüre ev sahipliği yapan Kıbrıs, daha sonraları Osmanlı Devlet’inin egemenliği altına girmiştir ve 307 yıl boyunca Osmanlı Devleti, Kıbrıs Adası’nda hakimiyetini sürdürmüştür.  1878 yılında, Osmanlı hükümranlığı geçerli olmak kaydıyla, Kıbrıs Adası İngiltere’ye kiralanmış, ardından bölgede İngiltere idari olarak hak sahibi olmuştur. İleriki yıllarda İngiltere, kolonilerini genişletmek adına, uygulamada anlaşmaya sadık kalmamış ve kendisini adanın tek sahibi olarak ilan etmiştir.

Birinci Dünya Savaş’ında, İngiltere ve Osmanlı Devlet’inin aynı safta yer almaması sebebiyle, İngiltere Kıbrıs Adası’nı ilhak ettiğini  5 Kasım 1915 tarihinde ilan etmiştir. Osmanlı Devleti ise içinde bulunduğu zor durum nedeniyle olaya tepkisini sadece protestolarla dile getirmek durumunda kalmıştır.  Savaş sona erdikten sonra,  24 temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması ile beraber, Kıbrıs Adası İngiltere tarafından resmen ilhak edilmiştir.

Kıbrıs Adası, uzun yıllar boyunca İngiltere’nin sömürgesi altında kaldı. Ancak, kolonileştirilmiş ülkelerde bağımsızlık rüzgarları esmeye başlayınca, Kıbrıs Adası da bağımsızlığın kokusunu almaya başladı. Özellikle Rum toplumu, İngiltere’den bağımsızlığını kazanmak ve Yunanistan ile birleşmek için çeşitli tartışmalar açmaya başladı. Böylelikle 1931 yılında Kıbrıs’ta Rumlar, Enosis için adımlar atmaya başlamış ve isyanlar başlatmışlardır.  1948 yılına kadar Kıbrıslı Rumlar, İngilizlere karşı isyanlar ve suikastler düzenlerken, aralık ayında olaylar Türk kesimine de dokunmaya başlamıştır.

11 Aralık 1948’de Türkler Ayasofya Meydanı’nda,  Enosisi protesto etmek için miting düzenlediler. 1950 yılında, Rum Kilisesi tarafından nabız yoklamak amacıyla resmi olmayan, bir plesibit yapıldı.  Yapılan plesibit sonucunda, Rum kesiminin büyük çoğunluğunun Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını arzuladığı tespit edildi. Akabinde, 8 Ekim 1950 de Rum Ortodoks Kiliseleri’ne yeni bir başpiskopos seçildi.

Seçilen yeni Başpiskopos, Kıbrıs’ın kaderinde önemli ölçüde etkisi bulunacak olan 3. Makarios idi.  Bu tarihten itibaren, Kıbrıs sorunu artık farklı bir boyut kazandı. Makarios, Yunanistan ile sık sık iletişime geçerek, Atina’ya ziyaretler düzenliyordu. Enosis’in en büyük vaadçisi olan Makarios, Yunanistan’da ve Kıbrıs Adası’nda emellerine ulaşmak için propagandalar yapıyor ve Rum Kesiminin Enosisi arzulaması için konuşmalar yapıyordu.  Verdiği emekler neticesinde, Yunanistan konu ile resmen alakadar olmaya başladı. Ancak,  Türkiye meseleye uzak durmayı yeğliyor, adeta konuyu İngiltere’nin iç sorunu olarak değerlendiriyordu.

Kıbrıs’ta meydana gelen mitingler gitgide tehlikeli hal almaya başlamasına rağmen, Demokrat Parti bu sorunu ele almaktan kaçınmış ve Yunanistan ile iyi komşuluk ilişkilerine devam etmiştir. Hatta dönemin Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak mecliste yaptığı konuşmasında “Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur. Bundan bir müddet evvel gazetecilerin sualine cevaben de söylemiştim. Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur. Çünkü, Kıbrıs İngiltere’nin idaresi ve hakimiyeti altındadır. İngiltere’nin  bu adayı başka bir devlete devretmek hususunda  en küçük bir niyeti olmadığını biliyoruz. Bu hususta tam kanaatimiz vardır. Kıbrıs’ta yapılan şu veya bu hareket  bu vaziyeti değiştiremez, değiştirmeyecektir.” (1) Yapılan bu açıklamalar Türk halkını tatmin etmedi.  Tüm bu açıklamalar ve Enosis gerçekliğini gören üniversite gençliği Enosis’e karşı mitingler düzenledi.

3 Mayıs 1954’te Yunanistan Başbakanı Papagos Kıbrıs’ta yaşananları bir sorun olarak değerlendirerek meseleyi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na göndereceğini açıklamıştır. Bunun üzerine Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Türkiye’den yardım talep etmiştir.(2)

Ardından Yunan Büyükelçiliği aracılığı ile Türkiye, Yunanistan’a nato göndererek, bu meselede herhangi bir adım atılırsa Türkiye’nin de söz hakkı olduğunu bildirdi.  İkili ilişkilerin zarar görebileceğini bile bile, Yunanistan Türkiye tarafından verilen natoyu dikkate almamış ve Rumlar self-determinasyon istemiyle Kıbrıs halkı adına başvuruda bulunmuşlardır.  Ancak Yunanistan bu isteğine karşı olumlu bir cevap elde edememiştir.

Yunanistan bir yandan hukuksal olarak, isteklerini BM’ye götürürken, bir yandan Grivas’ın liderliğindeki EOKA terör örgütü Kıbrıs Adası’nda,  suikastlerini ve patlamalarını gerçekleştirmeye devam etmiştir. EOKA’nın amacı, İngilizleri adadan atmak ve Enosisi gerçekleştirmekti.(3) Ancak, 21 Haziran 1955 tarihinden itibaren, hedefte ingilizler ile beraber Türkler de bulunuyordu.  Türk mahallelerine bomba atılıyor ve Türklere katliamlar yapılıyordu.

Bu olayların akabinde, Türkiye uykusundan bir nebze de olsa uyanmış ve Kıbrıs meselesinin artık İngiltere’nin bir iç meselesi olduğuna dair sürdürdüğü dış politikayı terk etmiştir. Kıbrıs Meselesi’nde, Türkiye’nin de resmi taraf olmasıyla dışişleri bakanlığında Kıbrıs Komisyonu kurulmuştur.  Bununla kalmayıp dünya kamuoyuna belgelerle Türkiye’nin de Kıbrıs’ta Yunanistan ile aynı hukuksal haklara sahip olduğu ilan edilmiştir.

1956 yılından itibaren olaylar Türk ve Rum kesimi arasında devam etmiştir. İngiltere’nin ek polis getirememesi nedeniyle Türkler ile işbirliğine gitmesi, ve böl-yönet politikasını uygulaması sebebiyle, Ada’da artık iki kesim arasında olaylar patlak veriyordu ve İngiltere sadece hakem görevini üstleniyordu. İngiltere’nin Kıbrıs politikasında yumuşama göstermesi, Türkiye’nin güvenini sarsmış ve dış politikasını önemli ölçüde etkilemiştir. Yunanistan’ın Enosis tezine karşılık, Türkiye taksim tezini öne sürmüş ve bunu savunmaya başlamıştır. İngiltere, artan terör olayları sebebiyle, Ada’daki kontrolünü gitgide kaybetmeye başlamış ve İngiltere’nin mutlak hakimiyeti esas alınarak, bir Kıbrıs Anayasası taslağı oluşturmuştur. Taslakta siyasal temsil sisteminde Türk ve Rum eşit sayılıyordu; ancak adanın nüfusuna baktığımızda, bu eşitlik yalnızca Rum tarafının ağzına bal sürüyordu.

Rum kesiminin, Enosis teziyle başlayan ve daha sonra uluslararası bir sorun haline dönüşen Kıbrıs, 1960’da Kıbrıs Cumuriyet’i olarak kurulmuştur. Bağımsızlığını kazanmasına rağmen, uluslararası güçler, jeopolitik önemi yüksek olan Kıbrıs Adası’nda çıkarlarını korumayı sürdürmüşlerdir.

Elif KAHRAMAN

(1)TBMM, TBMM Tutanak Dergisi,S.288, TBMM Yayınları, Ankara 1956
(2) IŞIL TUNA /1950-1960 yıllarında Türkiye’nin Kıbrıs Politikaları, Uluslararası Boyutlarıyla Kıbrıs Meselesi ve Geleceği Uluslararası Sempozyumu, 11-13 Aralık 2014,Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2016
(3) ISMAIL Sabahattin,  150 soruda Kıbrıs Sorunu, Kastaş Yayınları, İstanbul 1998

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu