ANIYaşam

Fransız Sevgiliden Yâr Olur mu? : Bir Cüneyt Sadi Melek Hikayesi

Fransız Sevgiliden Yâr Olur mu? : Bir Cüneyt Sadi Melek Hikayesi

Yine bir 21 Haziran günü, yine Fête de la musique ve yine benim için bugünün anlamı çok farklı. Paris’te doktora yaparken 2015 yılında yaşamını yitiren Cüneyt Sadi Melek’in ölüm yıldönümü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da hafızamı zorlayıp, beynimin derinliklerinde yer alan anılarımızı şu yüzüne çıkarmaya çalıştım. Önceki yılların yazıları için :

Aslında anılar hep şu yüzündedir de biz öyle olmadıklarını düşünürüz, hatta bazen onları unuttuğumuz yanılgısına bile düşeriz. Halbuki insanın hafızası sadece beyninin çeşitli loblarında saklanan bir öğe değil; insanın kendi varlığı zaten hafızanın bir tezahürüdür. Yüz çizgileri, hareketleri, duruşu, mimikleri vs. her olaydan, maddeden ve canlıdan etkilenerek oluşturduğu mizacı tüm anılarının izlerini taşır. Yani, çok büyük ihtimalle 2 yılımızı dolu dolu geçirdiğimiz Cüneyt’in bir parçası benliğimin bir kısmını meşgul ediyordur.

İşte bu noktada kafamdan bir türlü atamadığım bir Léa meselesi var. Léa, yani Cüneyt’in ömrünü bile verebilecek kadar aşık olduğu Fransızca kursu öğretmeni. Saçları siyah, badem gözlü güzel yüzlü orta halli bir ailenin çocuğu bir Fransız kız. Léa ile tanıştığı zamanlarda biz karşılaşmamıştık henüz. Anlaşılan bu sırada kendisi Fransızca aşkıyla yanıp tutuşurken bir yandan da başka aşklara da kapalı değildi. Fakat aşık olduğu bu genç ve güzel “Parisienne” kadının yıllardır süren bir ilişkisi vardı ve işte imkansızlıklarla dolu bir süreç Cüneyt’in, hayatının sonuna kadar, peşini bırakmayacaktı. Bana anlattığına göre, önceleri platonik olduğunu düşündüğü bu çekim, daha sonrasında Léa’nın da ilgi göstermesiyle başka bir boyuta taşınmıştı. Léa, bu Karadenizli delikanlıda hiç tanımadığı duyguları keşfetmiş ve 6 yıllık bir ilişkisi olmasına rağmen bir bilinmezliğe kendini bırakmıştı. Ama kafası çok gelgitliydi ve ne yapacağını bilemiyordu. Bir yandan Cüneyt’le duygusal bir ilişkiye başlamış öte yandan evlenme sürecine girdiği erkek arkadaşını da bırakamıyordu. Bu gelgitler tabiî ki Cüneyt’in de duygusal olarak hem beslenmesine hem de acı çekmesine sebep oluyordu.

Sonunda bu acıya bir son vereceğini umduğumuz hamle Léa’dan geldi ve erkek arkadaşından ayrılmaya, Cüneyt ile kavuşmaya karar verdi. Hatta bunun şerefine bir de İtalya’nın muhteşem sahil kasabalarından oluşan “Cinque Terre” bölgesi için bir bilet bile aldılar. Orada gezecek ve bu kavuşmayı belki de pizza ve şarap eşliğinde kutlayacaklardı. Léa o hafta sevgilisiyle yaşadığı evden ayrıldı ve yanılmıyorsam babaannesinin boş bir evinde kalmaya başladı. O gün Cüneyt’in sevincini görmeliydiniz, bir çocuk gibi artık gelecek planları kurmaya başlamış hatta Trabzon’daki düğünün bile ayrıntılarını bile benimle konuşmuştu bir gece. Malumunuz Paris’te evler ufacık; yatağının yanına attığı döşekte ben yatıyorum. Sordum, dedim “Oğlum bak sizinkiler biraz da muhafazakar insanlar, gelenekçiler emin mısın sorun olmayacağından?”. Cüneyt şöyle bir doğruldu, “Ağabey ne olacak ya ben Trabzon’a götürürüm yayla havası filan derken horona da kattık mı tamamdır.” diyordu. E malum Fransız olduğu için her tür peyniri ve tabiî ki vazgeçilmez mıhlamayı da seviyordu. İşte buradan yürüdü mü Cüneyt her şey bir şekilde çözülürdü.

Peki sonra ne oldu?

Bu hikaye mutlu sonla bitmedi. Bitse nasıl bir son olurdu diye hep düşünürdüm. Yanlış anlaşılmasın Cüneyt’in ölümünden çok önce zaten bitmişti. Hikayenin devamında neler mi olmuştu? Onu eğer yapabilirsem belki gelecek yıl anlatırım; ama ben size hikaye Cüneyt açısından tam olarak nasıl sonlandı onu anlatayım.

Cüneyt için öldüğü güne kadar hikayenin tamamlanmadığını söyleyebiliriz. Fransız sevgiliden “yâr” olur mu diye sormuştu bir gün bana. Bir şey diyemedim, çünkü onun “yâr” olarak görmek istediği kişiyle Léa aynı kişi değildi. Bir şekilde kendimizi kandırmayı başarıyoruz, bir şeyi çok istediğimizde durumu nesnel değerlendirmek bizim için bir gereklilik olmuyor. Onu o kadar istiyoruz ki, hayalimizde Léa’nın Kaçkarlar’da inek sağabileceği bile geliyor. Léa’nın ne istediğinden bağımsız bir şekilde onunla filmlere yakışan senaryolar kuruyoruz kafamızda.

Halbuki, Léa klasik bir beyaz yakalı hayatı istiyordu, bunu da aslında her haliyle belli ediyor, söylüyordu da. Cüneyt ise görmek istediğini görüyordu. Trafik kazası geçirdiği gün, Cüneyt’in ölüm haberini aldıktan sonra Léa’yı Facebook’tan bulup ekledim, haberi olsun istiyordum. Ertesi gün kabul etti ve ne göreyim? Léa aynı gün bir ultrason görüntüsü paylaşmıştı, birkaç aylık hamileydi ve ben Cüneyt’in cenazesindeydim. Dilin duyguları anlatmakta yetersiz kaldığı anlardan birini yaşadım; ama yine de yazma ihtiyacı duydum. Çünkü tahminimce Cüneyt de bunu isterdi, en azından haberi olsun isterdi.

Yazdım. Léa’dan bir mesaj geldi, önce inanamadı. Sonra da ne kadar üzgün olduğunu çeşitli şekillerde ifade etti. En son da dedi ki “Umarım çok güzel bir cenaze töreni olmuştur.”. Evet olmuştu, Cüneyt’e yakışır şekilde hem bedenini hem de aşkını gömmüştük.

Nail ARAS

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu