Felsefe

Aşk Nedir?  Aşka Sitayiş  –  Bölüm 1

Evet arkadaşlar, bu yaza damgasını vuracak yazı dizimize hazır mıyız?

La Bohème Dergisi yazarı olarak, bütün bir insanlığın merak ettiği ”Aşk nedir? sorusunun cevabını bu yazı dizisinde verip herkesi büyük bir yükten kurtarmayı planlıyorum. En son Selvi Boylum Al Yazmalım filmi aşk denilen olguyu açıklamaya çalışmış, ”aşk emektir” mesajıyla konuyu kısa keserek bir sürü soru işaretiyle bizi yine ortada bırakmıştı.

Binlerce yıldır sayısız şiire ve şarkıya konu olmuş, romanların olmazsa olmazı, filmlerin illaki bir parçası; yani sanatın ve sanatçının hiçbir zaman bitmeyen ve bitmeyecek konusu ”aşk”, en basit tanımıyla bir UFO (Undefined Feeling Occurrence**)’dur, tanımlanamayan garip bir histir. Kişiyi bir çırpıda dünyanın en mutlusu ya da hayatına son vermeye hazır bir derbeder yapabilen, insanlığın görüp görebileceği belki de en güçlü his. Kuşkusuz vatan aşkı, Tanrı aşkı ve daha birçok türe ayrılabilir ama biz şimdilik daha çok kişiye olan aşkı tartışmaya çalışacağız.

İronik bir girişle üzerimdeki stresi atarım diye düşündüm. Malum, milyarlarca insanın konuyla ilgili fikri var ve işin garibi herkesin de öznel bir tanımı var. Bu nedenle, bu yazının altında kalmak işten değil.

Peki bir şeyin milyarlarca tanımı olur mu? Bu konuyu insanlık için çözme vakti gelmedi mi?

Filozoflar, birçok konuda olduğu gibi insanlığın doğayla iç içe yaşam mücadelesinde hep olguları incelemişler ve insanlığın gelişimi için bunları şu veya bu teoriyle açıklamaya çalışarak toplumların geneline bir katkı sağlamayı denemişler.  Bu yazıda da yine filozofların izinden gideceğiz ve aşk kavramına  Fransız yazar, filozof, profesör ve militan Alain Badiou’nun gözünden bakmaya çalışacağız.

Alain Badıou’nun Nicolas Truong ile röportaj şeklindeki ”L’éloge de l’amour (Aşka Sitayiş)” kitabının yayım tarihi 2009. O yüzden bazı güncellemeler gerekebilir. Gerekirse, onu da elimden geldiğince yapmaya çalışacağım.

Badiou, bu kitabın ilk bölümünde ”güvenlik” kavramının aşkı nasıl tehdit ettiğine değiniyor. En eski tanışma sitelerinden biri olan ”Meetic”in reklamlarını alıntılamakla başlıyor. Paris’te boy boy asılan reklamlardan birinde ”on peut être amoureux sans tomber amoureux” yani ”aşık olmadan aşık olabilirsiniz” yazıldığını aktarıyor. Tabi burada Fransızca bilmeyenler için ufak bir parantez açalım. Fransızcada aşık olmak deyiminin bire bir çevirisi ”aşka düşmek”tir. Yani aslında Meetic’in bir kelime oyunuyla alttan alta ”yüksekten düşmeden de aşka düşebilirsiniz” mesajını verdiğini anlamak mümkün. Yani acı çekmeden de aşık olabilirsiniz, kendinizi mümkün olduğunca koruyabilirsiniz. Badiou, buradan yola çıkarak çok ilginç bir benzetme yapmış: Bu güvenlik anlayışının ”görücü usulü evlilik”ten aslında pek farklı olmadığını, bunun despotik ailelerin kültürel ve ekonomik tutarlılık adına organize ettiği gibi olmasa da, rastlantısallığı reddeden ve ”kişisel güvenlik adına” benzer bir dinamikle kişilerin kendileri tarafından yapıldığını söylemiş. Bu nedenle güvenlik kavramının aşk adına yazılan ve yazılacak bütün bir edebi külliyatı da tehdit ettiğini eklemiş.

Kişinin duygusal güvenliğini temel alan bu düşünüş ve onun sonucunda davranış biçimleri, aşk için iki önemli tehdit oluşturuyor: Birincisi, yukarıda anlattığımız gibi güvenlik arayışı; aşkın, en temel yasalarından ”şans”, ”karşılaşma”, ”anlık sınanmalar” vb. kavramlardan arındırılması anlamına gelirken diğeri de aşkı hazcılığa indirgeyerek aslında onun gerçek öneminin yok sayılması anlamına geliyor. Yani boyu tamamsa, kilosu tamamsa, aşağı yukarı nelerden hoşlandığımızda minimum bir ortaklık varsa artık ”Doblo” alışverişini tamamlayabilir, yani o kişiyle görüşerek ilk anlaşmayı imzalayabiliriz. Bu noktadan sonra, iyi ve doğru hesaplamaları yaparak mümkün olduğunca güvenli bir şekilde ilişkinin getireceği hazlardan faydalanabilir ve riski -en azından ilk etapta- minimuma indirerek herhangi bir hayal kırıklığını da engellemiş oluruz.

Bunun biraz Amerikan ordusunun ”sıfır ölüm” politikasına benzediğinden dem vuruyor Badiou. Gelişen teknoloji ve modernizasyonla ”sıfır ölümlü” operasyonlar en düzgün ve en risksiz şekilde yapılabilecekti ve böylece risksiz savaş mümkündü (Irak işgalinden önceki propaganda).

”Sıfır ölüm” kavramı aslinda ”yalnizca emperyal güçler için sıfır ölüm” demekti tabii ki. Gelişmiş teknolojiyle Filistinlilerin, Afganların vurulması çok da önemli değil, önemli olan emperyalist ordunun en az riskle kendi işini görmesidir.

Yani siz eğer iyi hazırlanmışsanız, kendi güvenliğinizi modern tekniklerle yeterince sağlama almışsanız, bir başkasının çekeceği acılar sizi ilgilendirmez. Eğer o kişi acı çekiyorsa yeterince modern olamamış, bir çeşit Afgan, acı çekmesi çok da önemli olmayan biridir. En azından sizin bulunduğunuz modern dünyadan öyle görünür. Risksiz aşk demek aslında psikolojisi sağlam, kendini her açıdan güvene almış biri için risksiz bir aşktır. Kendi işini risksiz şekilde görecek, diğerinin bu konuda ne yaptığını önemsemeyecektir.

Özetle, bu bölümde aşk için iki temel tehlike dile getirmiş oldu Badiou: Güvenlik sigorta sözleşmesi ve konfor çerçevesine hapsolmuş sınırlı hazlar.

İlk bölümü bitirirken, Badiou, aşkı tehdit eden güvenlik kavramıyla baş edebilmek için şair Rimbaud’nun da dediği gibi aşkı yeniden icat etmek gerektiğini söylüyor. Yalnızca savunmada kalarak, pasif davranarak ve bir şeyleri muhafaza etmeye çalışarak bu savaşı kazanamayacağımızı söylüyor. Ona göre saldırıya geçmeli ve aşk günümüzde, konfordan ve güvenlikten arındırılarak yeniden yaratılmalıdır.

1.BÖLÜMÜN SONU – Haftaya : Filozoflar ve Aşk

* Sitayiş : En sevdiğim sözcüklerden biri. Farsçadan dilimize geçmiş ama artık eskimiştir. Övgü anlamına gelir. Badiou kitabında ”compliment” yerine daha bir estetik olan ”éloge” kelimesini kullandığından ben de fırsat bu fırsat deyip en sevdiğim kelimelerden biri olan ”sitayış”i araya sıkıştırdım.

**Gerçekten tanımlaması çok zor bir his. Ben de başka kelimelerle yine UFO kavramını icat etmeye çalıştım.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu