Politika-TarihSpor

İnfaz

İkinci Dünya Savaşı, 1940’larda Paris’i vurduğunda yeşil sahaları da pas geçmemişti. O çalkantılı zaman dilimindeki Fransa Milli Takım kaptanının derin hikayesi…

Şair Ergin Günçe, ‘Çocuklar için Faşizm’ şiirinin ilk kıtasında şöyle der: “Faşizmi çocuklar da anlayabilir / Dayak yemektir serseri bir babadan / Karanlık odaya kapatılmaktır / Hakkını istemekte direttiğin zaman.”

Her zaman çok doğru bir tespit olduğuna inanmışımdır. Faşizmi genelde yukarılarda, başımızın üstünde sallanan bir güç olarak sorgularız da içimizdeki, çevremizdeki faşizmi nedense göremeyiz ya da görmezlikten geliriz. Oysa ki bir devletin, bir grubun uyguladığı faşizmi meşru kılan şeylerden biri, itiraf etmek istemesek de içimizdeki faşizmdir. Öyle ya en büyük mutluluğu; 1930 Dünya Kupası’nda doğduğu ülkenin kaptanı olarak sahaya çıkmak olan bir adamı onlarca kişinin katili haline getiren süreç başka nasıl anlamlandırılabilir ki?

Alexander Villaplane, 1905’te Cezayir’de doğar. 16 yaşındayken Fransa’nın güneyinde yaşayan amcalarının yanına taşınır ve bölgenin takımı olan FC Sete’de forma giymeye başlar. Gösterdiği performansla daha o yaşlarda büyük bir oyuncu olacağının sinyalini verir. Futbolda henüz profesyonelliğin olmadığı yıllardır ve bir futbolcunun yaşayabilmesi için farklı işlerde çalışması gerekmektedir. 1927’de Nimes’e transfer olduğunda da bu değişikliği kabul etmesinin sebebi kendisine önerilen, yasa dışı işlerden kazanacağı yüksek meblağlar olur. 1929’da Racing Club Paris’e transfer olup büyük sükse yaptığında ise kazandığı serveti barlarda, kabarelerde ve at yarışlarında harcamakta bir sakınca görmez.

İşin futbol sahası kısmında her şey yolunda ve bir o kadar da farklıdır. Performansı ile Fransa Milli Takımı’nın formasını giymekle kalmaz, 1930 Dünya Kupası’na kısa bir süre kala kaptanlığa getirilir. Kuzey Afrika kökenli bir futbolcunun bu aşamaya gelmesi, o dönem için büyük bir başarıdır. 13 Temmuz 1930’da Meksika ile karşılaşan Fransa, maçı 4-1 kazanırken Villaplane o günün, ‘hayatının en mutlu günü’ olduğunu söyler. Fakat Fransa kalan iki maçını kaybederek turnuvaya grup aşamasında veda eder. İleriki günler gösterecektir ki bu veda aynı zamanda Villaplane’ın futboldan kopuşunun da işaretlerini taşıyacaktır.

1932’de futbol köyüne profesyonellik gelir ve Villaplane bu futbol mezatında en yüksek rakamı verene gider. Şimdiki durak Antibes’tir. Ama bu macera çok uzun sürmez. Önce kazanılan şampiyonluk, ardından şike iddiaları eşliğinde geri alınan bir kupa. Villaplane ve iki oyuncu daha kadro dışı kalırlar. Nice ve Bordeaux maceraları kısa sürer çünkü Villaplane voleyi sahalarda çakmak yerine at yarışlarında hile yaparak çakmayı hedefler. 1935’te futbol hayatı sona erer ve hapishane günleri başlar.

Sonra şehre bir film gelir; bir savaş filmi. İnsanların içindeki faşizmi ortaya çıkarmak istercesine, Naziler Paris’e girerler. Doğal olarak direnişle karşılaşırlar ama Paris eskisi gibi değildir. Nazilerin en büyük dostları, durumdan nemalanmak isteyen bazı Fransızlar olacaktır maalesef. Karaborsanın tavan yaptığı bu dönemde bazı suç şebekeleri, güvenilir insanlara ihtiyaç duyacaklar ve bir dönemin Milli Takım kaptanı da gözlerden kaçmayacaktır.

Villaplane artık Dünya Kupası’nın değil Dünya Savaşı’nın önemli bir parçası, satranç tahtasının önemli bir taşıdır. Sonuçlara bakıldığında o taşı hangi ellerin hareket ettirdiğinin çok da bir önemi yoktur aslında. Hapishanedeki suçlular, Kapo mantığıyla önemli yetkilerle donatılan düzen sağlayıcılara(!) dönüşüp Fransız Gestapo’nun temellerini atarken Villaplane da yerini bulur. En önemli görevini Kuzey Afrika kökeni sayesinde elde eder. Bir dönemin Kuzey Afrikalı ilk Fransız kaptanı, şimdi Kuzey Afrikalı göçmenlerden oluşan Kuzey Afrika Tugayı’nın (BNA) başında teğmendir. Hedef; kupayı kazanmak değil, Kuzey Afrikalı göçmenleri kolonyalizmin baskısından kurtulmaları pahasına birer ölüm makinesine çevirmektir. Önderleri Villaplane, futbol kariyeriyle bu görev için biçilmiş kaftandır. O, artık başka bir takımın kaptanıdır.

Direnişçilerin sayısı arttıkça Villaplane ve ekibinin eylemleri de o kadar sertleşir. 11 Haziran 1944 günü ise bugün unutulan bir katliama sahne olur. Mussidan’da 52 kişi katledilirken, bunların 10’dan fazlasını direkt Villaplane’ın kendisi öldürür. Kendi vatandaşlarını öldüren kaptanın sonu, onlardan farklı olmayacaktır. Müttefik kuvvetleri Ağustos’ta Paris’e girdiğinde ve mahkemeler düzenlendiğinde Villaplane’ın savunması, diğer Nazi savaş suçluları ile aynı özellikleri taşır. Sadece verilen emirleri yerine getirmiştir. Hatta tugayın içinde bulunma sebebi casusluk yaparak masum insanları kurtarmaktır. Aynı yıl, Noel’den bir gün sonra yedi kişiyle beraber cezası infaz edilir.

Reşat ÇÖTELİ

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu