Roma İmparatorluk Dönemi Heykeltıraşlığı
Roma İmparatorluğu kuruluşundan bu yana hızla yükselen ve genişleyen bir toplum olmuştur.
Coğrafi konumu bakımından, günümüz İstanbul’u gibi jeopolitik bir konumda olması bu yükselişinde önemli bir faktör olmuştur. Bu durumu ile birlikte çok çeşitli coğrafyalara yayılan Roma, farklı kültürlerden etkilenmiş ve günlük yaşantısına uygulamıştır.
Tarihsel verilere baktığımızda işgal ettikleri bölgelerde Yunanlılar gibi kendi otoritelerini uygulamak yerine, halkı zorlamadıklarını görürüz. Bu strateji ile birlikte hem isyanlardan kaçınmış hem de bölgelerin kültürlerini sentezleyerek onlardan faydalanmışlardır. Pek çok eserde; mimari, resim ve heykeltıraşlık gibi sanatsal faaliyetlerde kültürel etkileri görmek mümkündür.
Roma heykel ve birçok inceleme grubu açısından tarihsel olarak ikiye ayrılmaktadır.
Bunlar; Roma Cumhuriyet dönemi ve Roma İmparatorluk dönemidir. Bu dönemlerin ayrılmasındaki en önemli iki faktör (bence) Julius Caesar’ın ölümü ve Octavianus’un (Augustus) yönetimi ele almasıdır. Roma’da yaşanan bu olaylar ile birlikte ticaret, güç, denge, sanat, otorite, yönetim ve bunlarla ilişkili pek çok alanda köklü değişimleri beraberinde getirmiştir. Cumhuriyet rejiminden sonra değişen otoriter sistem ile birlikte heykeltıraşlık eserlerinde yansımalarını görmekteyiz. Roma heykeltıraşlığının genel oluşumunda Yunan ve Etrüsk etkilerinin görüldüğü her yerde yazmaktadır. Cumhuriyet döneminde Yunan klasik döneminden etkiler görülse de, İmparatorluk döneminde Yunan dünyasının Hellenistik akımlarından çokça etkilenmiştir. Bu etkenler gerek halkların birbirleriyle ticari ilişkileri gerekse imparatorların diplomatik ilişkileri ile de açıklanabilir. Devlet stratejileri ise en büyük etkenler arasındadır.
Heykellerin yapımının antik dönemde genellikle sipariş yoluyla olduğu bilinmektedir.
Roma’da karşımıza en çok çıkan heykeltıraşlık eserleri portrelerdir. Portreler heykeltıraşlık sanatına yeni bir boyut kazandırmıştır. Başlangıçta gerçekçi portreler yapılmış olsa da, sonrasında idealize portrelerle karşılaşmaktayız. Yunan dünyasında Klasik olarak adlandırılan dönemde oluşturulan idealize, tanrısal duruş; Hellenistik döneme doğru gerçekçilik kazanmıştır. Roma’da bunun tersi olmuştur. İmparatorluk döneminde artık yöneticiler genç ve güçlü tasvir edilmişlerdir. Yapım amacı ise imparatorların zafer kazanımları ile ilişkilendirilmektedir. İmparator kendi portresini yaptırdığı kadar, halkında onun onuruna yaptırdığı portrelerde sıkça karşımıza çıkmaktadır. Roma’da imparatorun onuru halkın onurudur diyebiliriz.
Bir farklı gelişim olarak ise; İmparator portrelerinin yanı sıra, kadınların ve önemli kişilerinde portrelerinin yapılmasıdır. Genellikle karşımıza çıkan portreler politika ile bağlantılı olan insanlardır. Cumhuriyet döneminde orta sınıf insanların portrelerini görmek mümkündür. Portreler kişilere göre tipleştirilerek incelenmektedir. Bu tipleştirme imparatorların tarihsel olayları ile ilişkilidir. Örneğin Tiberius’un portreleri üç tipte incelenmektedir. Prenslik döneminde yapılmış olan portrelerdir ve veliaht olarak kabul edilmeden önceki portreleridir. İkinci tipi ise sonradan evlatlık olarak kabul edildiği portrelerdir. İmparator Augustus kendi kanından kimse kalmayınca Tiberius’u “adoptıon” yoluyla evlat edinir ve veliaht ilan eder. Bu dönemde yapılan Tiberius portrelerinde Augustus soyundan geldiğini belli edecek değişimler gözlemlenmektedir. Son olarak üçüncü tipte ise imparator olduktan sonra görülen portrelerdir. Tiberius tüm portre tiplerinde gergin yüz hatlarıyla gösterilmiş olsa da, bu tipteki otoriter, sert ve güçlü görünümün artışı gözlenmektedir. Araştırmaların genişlemesiyle bu 3 ana hatta toplanan tipler 6 tipe kadar ulaşmaktadır. Ancak temelinde yine tarihsel olaylar yatmaktadır.
Roma heykel sanatında karşımıza çıkan terimlerden biri de “Anastole” dir.
Terimin anlamı; pek çok İmparatorluk portresinde gördüğümüz, saça kabarık bir kıskaç şeklinin verilmesidir. Bir süre sonra terim soy kavramını beraberinde getirmektedir. İskender’de karşımıza çıkmaya başlayan bu saç tipi sonrasında gelen imparatorların “İskender’in soyundan geliyorum” deme şeklidir. Bu imparatorlardan biri de Augustus’tur. Roma tarihi için önemli isimlerden biri olan Augustus (Oktavianus), heykel sanatı açısından da önem göstermektedir. Fiziksel görünüm olarak değişen heykellerini görmekteyiz. Temelde iki sınıfa ayırabilmekteyiz. Bunlardan biri Aktium deniz savaşı öncesi fiziksel görünümüdür. Buna Octavian tipi denilmektedir. Bunun sebebi senato tarafından Augustus isminin verilmemiş olmasıdır. Daha genç görünümlü, uzun boyunlu, kemerli burun ve anastolesi bulunmaktadır. Bu görünüm tipin en ayırt edici özellikleridir. Saç bukleleri yarım ay görünümlü ve kısmen düzenlidir. Bu tipte birkaç günlük sakalı olan betimlerde vardır. Bu portrelerin M.Ö. 44 yılında Caesaer’in öldürüldüğü zamanda ki yası ve kederini çektiği döneme denk geldiği düşünülmektedir. Prima porta tipi denilen tip karşımıza çıkmaktadır. Yüz hatları çoğunlukla aynı olan bu tip, vücudunun şekline göre ayrılmaktadır. Bu tipte, zırhlı portreler karşımıza çıkmaktadır. Zırhı üzerinde çeşitli sahneler betimlenmiştir. Sahneler kazandığı savaşlar veya tarihsel olayları anlatmaktadır. Her figürün bir anlamı vardır. Bu tip portreler Augustus ismini alması onuruna yapılmıştır. Heykelin ayaklarının çıplak olması bir tanrısallık sembolü olması dikkat çekicidir.
Bu dönemde, Augustus kendini Apollon ile kıyaslamaktadır.
Roma imparatorluk döneminde karşılaştığımız başka bir unsur da budur. Yine söz konusu zırhlı portreleri Roma İmparatorlarında görmekteyiz. İmparatorlar kazandıkları zaferleri ve başarılarını göstermek için kendileri ya da halk tarafından yaptırılan portrelerinde kendilerine tanrısallık katmaları ve onlarla kendilerini kıyaslamaları sıklıkla görülmektedirler. Genellikle propaganda amacı ile zırhların üzerine bu sahnelerin abartılı şekilde işlendiğini görmekteyiz.
Augustusun bir diğer tipi olan Kontifex maxsimus yani en büyük rahip, toga virilis giyinmiş şekilde karşımıza çıkar. Bu tipte bize Cumhuriyet döneminin sıkı dini tutumunun İmparatorluk döneminde yavaş yavaş siyasal boyuta taşınmasını göstermektedir. Augustus ile başlayan bu tasvirlerin devamını çoğu imparatorluk dönemlerinde görmekteyiz. Siyasal bir diğer tip ise elinde rulo tutulu olan portrelerdir. Senato üyeliği ve siyasi gücünü gösterme amaçlı yapılmıştır. Genel itibari ile portreler iktidardaki kişinin sert duruşu ve savaştaki başarılarını tasvir etse de, bunun farklı bir ayağı olan siyasi otoritesini ve senatodaki gücünü belli etmek amaçlı rulo vb. imgeleri kullanmaktadırlar. Prima porta tipinin bilindik eserlerinden biride Augustus’un Zeus/Jupiter tarzındaki betimlemesidir. Oturuş şekli tanrısaldır ve çoğu Jupiter tasvirinde karşımıza çıkmaktadır. Elinde tuttuğu küre dünyaya hâkimiyetinin bir imgesidir. Ayaklarının çıplaklığı zaten bilindiği üzere tamamen tanrılara özeldir. Hükümdarlığının çok sonralarında yapılan portreler ya da imitasyon olarak yapılan portrelerde haç işaretini görmekteyiz. İmparatorluk portrelerinin belirgin özellikleri genellikle Augustus portrelerinde gözlenmektedir.
Kaynakça
- (PDF) Doğer, E., Roma Heykeltraşlığı, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 2009.
- Özgan, R., Roma Portre Sanatı I, Bilgin Yayınları, Ankara, 2017.
- Özgan, R., Roma Portre Sanatı II, Ege Yayınları, İstanbul, 2013.
Filiz Ece DALDABAN