Balkanlar’ın Stratejik Önemi
Balkanlar, Avrupa’nın birkaç büyük yarımadasından biri olması sebebiyle önemli bir stratejik konuma sahiptir. Orta Avrupa ve Akdeniz’e uzanan sınırları itibariyle Balkanlar aslında bir kapı görevi görmektedir. Türkiye açısından ise bölgenin uzun yıllar boyunca Osmanlı hâkimiyetinde olmasından dolayı tarihsel ve kültürel bağlar açısından ayrı bir öneme sahiptir. İngiltere, Fransa, Almanya gibi Avrupa ülkelerinin de bölgede doğrudan veya dolaylı olarak yaşadığı çıkar çatışmaları bölgenin jeopolitik önemini arttırmaktadır.
Fiziki coğrafyası açısından; Kuzeyinde Tuna ve Sava nehirleri, doğusunda Karadeniz, güneydoğusunda Ege, güneyinde Akdeniz ve güneybatısında ise İyon ve Adriyatik Denizi ile çevrilidir. Siyasi coğrafya açısından ise Balkanlar’da Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Türkiye, Trakya, Romanya ve eski Yugoslavya ülkelerinin tümü; Hırvatistan, Bosna, Karadağ, Sırbistan, Kosova ve Slovenya gibi ülkeler, Balkanlar’da sınırları bulunan ülkelerdir.
Balkanlar’ın denize açılan konumu da bölgedeki ülkelerin deniz ulaşımı ve denizcilik alanında ilerlemesine olanak tanımıştır Bölgenin jeopolitik çekirdeğini ise eski Yugoslavya ülkelerinin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Rusya’nın da bölgedeki Sırp, Hırvat ve Sloven nüfusu üzerinde “slavlık” üzerinden etkilerini gözlemleyebiliriz. Bölgenin istikrarsızlaşması ise Soğuk Savaş Sonrası döneme tekabül etmektedir
Bölge, özellikle boğazlar ve Süveyş kanalına yakınlığı ile Orta Doğu’da çıkarılan petrolün Avrupa’ya aktarımı konusunda önemli bir stratejik noktadır. Askeri operasyonlar için üs ve destek özelliği ile bir tedarik bölgesidir. Orta ve Doğu Avrupa’da çıkan bütün savaşlarda da her iki taraf içinde bir tampon bölge olması büyük bir öneme sahiptir. Bu konumu dolayısıyla da Avrupa’nın bütünleşmesi ve güvenliğinde stratejik bir öneme sahiptir. Bu özellikleriyle Balkanlar, sadece Avrupa’nın değil Akdeniz ve Orta Doğu bölgeleri için de önemli bir konuma sahip oluyor.
Beşeri Coğrafya açısından İslam ve Hristiyan nüfusun birleştiği yegane yerlerden birisidir. Hristiyanlık, boğazlar üzerinden Balkanlara oradan ise Avrupa’ya yayılmıştır. İslamiyet ise, Anadolu’dan boğazlar üzerinden Balkanlara yayılmıştır.
Türkiye topraklarının %5’i Balkan coğrafyasında yer alıyor ve Türkiye Orta Doğu-Akdeniz ülkesi olduğu kadar aynı zamanda bir Balkan ülkesidir. Bölgenin, 559 yıl boyunca süren Osmanlı egemenliğinin mirasını taşıması bu rolünü daha çok perçinlemiştir. Kurulduğu andan itibaren ise yüzünü batıya dönmüş, Asyalı kimliğinden çok Avrupalı bir Balkan ülkesi kimliğine vurgu yapmıştır. Bu anlamda Balkanlar, Türkiye’nin Avrupa’yla ilişkilierinde kurduğu bir bağ diyebiliriz.
Balkanlar, Türkiye için 4 temel nokta üzerinden büyük bir öneme sahiptir. Bunlar; bölgenin Osmanlı döneminden kalan tarihsel bağları, Türkiye’de yaşayan Balkan kökenli nüfus, Balkanlar’daki Türk ve Müslüman nüfus ve bölgenin jeopolitik konumu olarak sıralayabiliriz.
Tarihsel olarak Balkanlar, Osmanlı’nın başlıca yayılma alanlarından biriydi. Bundan dolayı, Osmanlı bir Balkan İmparatorluğu olarak tanımlanabilir. İmparatorluğa gelen beşeri kaynaklar ve ekonomik gelirler de başlıca Balkanlardan geliyordu. 215 sadrazamın 62’sinin Balkan kökenli olması ve devşirilen Yeniçerilerin çoğunun da Balkan kökenli olması Osmanlı’nın Balkanlar’a ilgisini ve yatırımını arttıran unsurlardan birkaçıdır. Osmanlı’nın bölgedeki kültürel, dinsel ve etnik yapıdan bıraktığı etkiler günümüzde halen etkilerini göstermektedir. Bu etkiler her ne kadar olumlu olarak yorumlansa da bölgede yaşayan Yunan ve Ortodoks Slavların, Türkiye hakkında olumsuz ön yargıları da mevcuttur. Bu ön yargıların temeli ise 19.yüzyılın başlarında giriştikleri bağımsızlık mücadelesinde, Osmanlı egemenliğini hem siyasi hem de kültürel ve tarihi alanda yeni kurulan ulus devletlerinin gölgesinden uzaklaştırmak istemelerini gösterebiliriz.
Türkiye’nin Balkanlarda bulunan tek toprak parçası olan Doğu Trakya, boğazların konumu açısından stratejik savunma bölgesi olarak karşımıza çıkıyor. Doğu Trakya’ya, Balkanlar üzerinden gelebilecek saldırıları yapıcı bir siyasetle engellemek büyük bir önem taşıyor.
Ali GÜNDOĞDU