Sinema

La Haine ile Les Misérables Filmleri Ekseninde Fransa Toplum Yapısı Ve Banliyöleri

Bazı eserler vardır ve onlara klasik deriz kült deriz. Bir eser bir kere klasik ya da kült tanımını aldığında artık onun etkisinin başarısını geçebilmek imkânsızdır. Bu ön koşulu kabul etmeliyiz aksi takdirde herhangi yeni çıkan bir eseri bu tarz kökleşmiş, özümsenmiş ve kabul görmüş kült eserlerle kıyaslamak biraz adaletsizlik olacaktır.

Maalesef ki yeni tanışmış olduğumuz bir filmi, bir romanı, bir katedrali kısacası bir sanat eserini hep daha önce gördüğümüz ve çok beğendiğimiz ve benzettiğimiz örneğiyle karşılaştırırız ve sonuç genelde yeni tanışılanın aleyhine olur.

İşte 2019 yapımı Les Misérables filminin başına gelen de bu hikâyeden hallice. Çünkü bir efsane ile kıyaslanıyor. O efsane ki müzikleri, diyalogları, karakterleri hala kulakları, duvarları, zihinleri büyülüyor. O efsane tabi ki de Mathieu Kassovitz’in “La Haine” i.  

Bu iki filmin hangisinin daha iyi ya da kötü olduğunu kıyaslamaktan ziyade, ilham alınan noktaları, kısmi ve göreceli farklılıkları ve benzerlikleri ve 20 yıl sürede olan değişimleri değerlendirmek daha hakkaniyetli olacaktır.

Les Misérables filmi Cannes’da gösterildikten sonra özellikle Fransız medyasında La Haine’in kardeşi, La Haine aynada Les Misérables’ı görüyor gibi başlıklar atılarak yorumlar analizler yapıldı. Haliyle iki filmin yönetmenine de bu sorular soruldu.

Les Misérables ‘ın yönetmeni Ladj Ly biraz serzenişte bulunarak şöyle diyordu: “La Haine 20 yıl önce çekildi ve 20 yılda çok şey değişti,gelişti. Yeni bir jenerasyon geldi ve doğal olarak hikaye’de farklı. Biz bir mahalleden (quartier) bahsediyoruz.” 

La Haine’in yönetmeni Mattieu Kassovitz ise iki filmi şöyle karşılaştırdı: “Les Misérables filmi La Haine ‘e göre daha sivri ve özlü.” Kassovitz aynı zamanda kendisinin banliyöde büyümediğini söyleyerek Les Misérables filmin yönetmenini kendi “quartier”sine dair bir film çektiği için selamlıyor.

Les Misérables hakkında yönetmenin söylediği diğer şu cümlelerde oldukça ilgi çekici; “Sarı Yelekliler olayı yeni çıktı ama biz 20 yıldır Sarı Yelekliyiz. 20 yıldır polis şiddetine, biber gazına alışkınız”.  Ve ekliyor: “Bu film Fransız banliyösünde geçiyor ama aynı zamanda dünyanın herhangi bir banliyösünde de benzer şeyler var.

Filmin ortak senaristlerinden Giordano Gederlini ise, filmin yönetmenini kastederek şöyle diyor. “Bu film, filmi yazdığı mahalleden gelen birinin çektiği ilk banliyö filmidir.

Sanırım şu anekdotla da bu giriş kısmını tamamlayabiliriz. La Haine filmi, Paris’i alt üst eden “Clishy-sous-Bois ve Montfermeil” banliyölerinde patlak veren ayaklanmalardan 10 yıl önce çekildi ve polis şiddetine vurgu yaptı. Les Misérables filminin yönetmeni, Mali asıllı Paris doğumlu Ladj Ly ise çocukluğunu Montfermeil’de geçirdi ve film de zaten bu banliyöde gerçek olaylardan esinlenerek kendi çocuğu tarafından çekildi. Filmin adının, Victor Hugo’nun Sefiller romanı ile aynı adı taşımasının sebebi ise, bu romanın bir kısmının Montfermeil’de yazılmış olması.

Özetle Les Misérables filmi, La Haine filminde konu edilen banliyö olaylarının ve yaşamının polislerin gözüyle anlatılması diyebiliriz. Sadece bu da değil, aynı zamanda banliyönün büyük ağabeylerinin, banliyö şeflerinin, banliyö çocuklarının ve biraz da banliyöde ki ailelerin gözünden.

Dikkat çekici bir diğer nokta ise La Haine’de olduğu gibi bu filmde de kadınların konumu. Erkek egemen toplumun ve şiddetin hüküm sürdüğü banliyölerde, kadınlara karşı sözlü ya da fiziksel taciz drone kamerasıyla sitedeki kızların yatak odalarını çeken çocuktan, polislerin kontrol sırasında gösterdiği muameleye kadar bariz bir şekilde gösteriliyor. Öte yandan hem polis annelerini hem de banliyödeki çocukların ailelerini kendi evlatlarını korumaya çalışan sadık ve fedakâr rollerinde görüyoruz.

Les Misérables filmi Fransızların “HLM” habitation à loyer modéré dedikleri yani bizde ki tabirle Toplu Konut sitelerine benzetebileceğimiz ve genelde şehrin uzağında banliyölerde kurulan bu yerleşim alanında geçiyor. Aslında filmin başlangıcı oldukça keyifli ve zengin içerikli.

Toulouse bölgesinde bir HLM yerleşimi

Fransa’nın kendine has toplum yapısı, aidiyet duyguları, 2018’de ki Fransa’nın Dünya Kupasını kazanmasının ardından Champs Elyssées’de ki kutlamalarla gösteriliyor. Mahallelerinden çıkıp gelen çocuklar gençler, kadınlar, yaşlılar hepsi Fransa Futbol Takımı’nı, Fransa’yı desteklemek için meydana akın ediyor. Çünkü hepsi Fransız, Fransız vatandaşı ve bu birliktelik Fransa’yı birleştiren ve bir arada tutan bir görüntü sağlıyor.

Tıpkı 2016 yapımı David Dietz, Sonia Dauger, Pascal Blanchard tarafından çekilen Les Bleus: Une autre histoire de France, 1996-2016 ( Maviler : Fransa’nın başka bir tarihi 1996-2016) ve 2018 yapımı Jean – Pierre Devillers ‘in 12 Juillet 1998 , Le Jour Parfait (12 Temmuz 1998 , Kusursuz Gün) filmlerinde olduğu gibi.

İki filmde Fransa Milli Takımı üzerinden Fransa’nın heterojen toplum yapısının adeta bir anatomisini sunuyor. Özellikle Maviler:Fransa’nın Başka Bir Tarihi 1996-2016 filminde, 20 yıllık süreç içerisinde efsanevi Lilian Thuram, Didier Deschamps, Zinedine Zidane gibi oyuncuların bulunduğu kadro üzerinden ve özellikle 98 Dünya Kupası’nı kazanması sebebiyle de oluşan “Black,Blanc,Beurre” yani Afrika, Fransa ve Arap’lardan oluşan ve toplumu belli dönemlerde birleştiren “mitolojisi” işleniyor. İşte bu mitoloji, Les Misérables filminde bu sefer 2018’de ki kutlamalar çerçevesinde gösteriliyor.

Bu durumu şöyle okuyabiliriz; Banliyölerdeki bu “dışlanmış” gençler ve çocuklar için günlük hayatlarına damga vuran 2 şey var. Biri rap müzik diğeri ise futbol. Çoğu Rapçinin futbolla içli dışlı olmasının sebeplerinden biri de aslında rapin kenar mahallelerden çıkmış olması ve futbolun bu mahalleler için kutsallığıdır.

Dolayısıyla bu gençler için kendi göçmen kökenlerinden olan dünyaca ünlü ve gurur kaynağı bu futbolcular birer rol model ve kahramandır. Aynı şekilde 98’den bugüne Fransa Milli Takımı’nın neredeyse %85’inin göçmen kökenli Fransız vatandaşı futbolculardan oluştuğunu söylemek tamamlayıcı bir argüman olacaktır.

Filmimize döndüğümüzde, bu görkemli kutlamalardan sonra herkes geldiği mahallesine geri dönüyor ve günlük yaşamın “şiddet” sarmalında geçen gerçekliği ile filmimiz devam ediyor. Filmde gördüğümüz şiddet vurgusu aslında sadece polislere atfedilmiş bir olgu değil. Banliyö’de çeşitli grupların kendi içinde devam ettirdikleri bir kontrol ve hiyerarşik düzen ve bu düzenin bozulması durumunda ortaya çıkan şiddeti görebiliyoruz.

Afrikalı Rapçi olan Kery James’in senaryosunu ve yönetmenliğini kendi yaptığı 2019 yapımı yine Paris’in banliyölerinde geçen Banlieusards filminde polis şiddetinden ziyade, çatışan farklı güç gruplarının şiddetine şahit oluyoruz ve bu bağlamda Fransa banliyölerindeki durumlar için devletin sorumluluğu üzerine kafa yoruyoruz. Yine 2019 yapımı bu sefer Fransa’da suç oranının bir hayli yüksek olduğu Lille’in Roubaix bölgesinde geçen “Roubaix Une Lumière” filmi tam tersi olarak şiddeti önlemeye çalışan, ve suçluları hayata kazandırmaya uğraşan,”iyi” bir polis üzerinden ilerliyor.

En güncel verebileceğimiz diğer bir film ise 2020 yapımı Bac Nord filmi bu sefer Paris’te değil ama yine 3 polisin Marsilya’nın zorlu mahallelerinde verdikleri mücadeleye şahit olmak bakımından oldukça önemlidir.

Les Misérables filminde gösterilen bu şiddet durumu ve şiddetin meşruiyetini kazanma savaşı, polisler ve mahalledeki diğer farklı gruplar arasındaki bir gerilim noktası. Afrika kökenliler, Arap kökenliler , Sirk işleten Çingeneler vs farklı grupların kendi aralarında kurduğu bir düzen var ve kimse o sınırın dışına çıkmıyor.

Polis de kurulan bu düzene müdahil olmuyor ve mahallenin bu büyük ağabeyler tarafından idare edilmesine ses çıkarmıyor ve olaylara karışmıyor. Çünkü onlar da farkındaki bu gettolarda polise hiçbir güven ve saygı yok. Ta ki Sirk sahibi Çingenelerin küçük aslanı, banliyöde oturan çocuk yaştaki “Issa” tarafından kaçırılana kadar.

Hikâyemiz de tam bu sırada başlıyor ve polis Issa’yı ararken filmin kahramanı 3 polisten biri tarafından plastik mermi ile “kazara” vuruluyor ve teknolojinin azizliği olarak, banliyödeki kadınların yatak odalarını drone ile çekip kaydeden çocuk bu anıda canlı canlı çekmiş oluyor ve polisler de bu drone’u fark ediyor.

Sonrasında ise olayın üstünü örtmek isteyen polis drone’u ve sahibini ararken mahallenin bu büyük ağabeylerinden yardım alıyor ve bir şekilde drone elde edilmiş oluyor ve olay böylece kapatılıyor.

Filmin sonlarına yaklaştığımızda Issa’ya yapılan saldırının ve devamında gelişen olaylarla bu yaralamanın üstünün örtülmesinin bir intikamı elbette alınacaktır. İşte bu arada Issa ve banliyönün yeni yetişen jenerasyonundan gençlerin ve çocukların polis dahil meşru tüm otoritelere baş kaldırdığına şahit oluyoruz.

Polise zaten güvenilmiyordu ve belki de tek sorumlu görülen onlardı ama polisle işbirliği içerisinde olan ve meşru düzeni devam ettirmeye çalışan mahalle ağabeylerine de bir başkaldırı söz konusu. İşte bu noktada her şeyin başladığı sitede ve çevresinde bir isyan dumanı yükseliyor. Yüksek gerilim içerisinde akan bu sahnenin finalinde kararı seyirciye bırakılan bir sonla karşı karşıya kalıyoruz.

Tam bu noktada şunu düşünebiliriz. Olayların Paris’in banliyölerinde geçmesini ve polis şiddetinin üzerinde durulmasını temel alarak La Haine ile Les Misérables filmleri karşılaştırıldı. Fakat sonları itibariyle bir devamlılık söz konusu olabileceği ya da Les Misérables filminin La Haine filmine bir cevap niteliği taşıdığını düşünebiliriz. Çünkü La Haine bizleri son sahnesinde Hubert’in polis tarafından “yanlışlıkla” öldürülmesi şeklinde susturmuştu.

Fakat Les Misérables’da bu sefer, 20 yıl sonra gelen yeni jenerasyonun ve yaşça küçüklerin göreceli bir galibiyetinden söz edilebilir. Fakat özet itibariyle iki film arasında 20 yıl olmasına rağmen bu banliyölerde en azından orada yaşayanların yararına pek de bir değişim olmadığı görülüyor.

Filmin yönetmeni bu filmi bir imdat çığlığı olarak nitelendiriyor. Ve dünya çapında ses getirmiş ve Fransa’nın Oscar adayı olmuş bu filminin bir şeyleri değiştirmesini umut ediyor. Filmi izledikten sonra Macron ise hükümete bu bölgelerdeki durumları iyileştirmeye yönelik adımlar atılmasını talep ettiğini söylüyor.

Bu talep ne kadar gerçekçi ya da ne kadar hayata geçirilebilir açıkçası pek de umut vadeden bir gelişme olarak görünmüyor. Fakat filmin sonunda Victor Hugo’nun şu sözü alıntı yapılarak bir çıkış kapısının olabileceği hatırlatılıyor.

“Kötü bitki veya kötü insan diye bir şey yoktur. Sadece kötü yetiştiriciler vardır.”

Bir dipnot. La Haine filminde alışık olduğumuz , banliyö ve hiphop kültürünün iç içeliği ki filmde Dj “Cut Killer” tarafından çok başarılı bir şekilde gösterilmişti, Les Misérables filminde göremiyoruz.

Ek olarak, La Haine filminde olmayan ama Les Misérables filminde gördüğümüz “Müslüman Kardeşler”in ya da bazı İslamcı grupların ve İslam’ın kendisinin, Fransız banliyölerinde artık söz sahibi olduğu ve özellikle gençler üzerinde bir etki oluşturduğu görülüyor. Nitekim bu konu ile ilgili son yıllarda yapılan sosyolojik olarak birçok çalışma da bulunmakta.

Bu çalışmalar için bkz:

Jennifer A. Selby, C’est plus traditionnel ici qu’au bled: Socio-spatial analysis of religious traditionalism in a Parisian banlieue, Ethnologie française 2014/3 (Vol. 44), p.p 513 – 524 , https://www.cairn.info/revue-ethnologie-francaise-2014-3-page-513.htm

Safa Bannani, Fabien Truong : « La religion peut œuvrer comme une promesse de cohérence dans une vie discontinue », 2020 , https://www.middleeasteye.net/fr/entretiens/fabien-truong-la-religion-peut-oeuvrer-comme-une-promesse-de-coherence-dans-une-vie

Luc Bronner, La place croissante de l’islam en banlieue, 2011 , https://www.lemonde.fr/societe/article/2011/10/04/banlieues-de-la-republique_1581976_3224.html

Mert DEDECAN

Kaynakça

ABRAHAM, Raphael , Cannes: Les Misérables — Victor Hugo meets La Haine in a pulsating policier ,(16.05,2019) , https://www.ft.com/content/f9c640c4-77c3-11e9-be7d-6d846537acab (erişim, 01,04,2020)

DREVET,Laetitia, Mathieu Kassovitz : “Les Misérables est un film plus pointu, plus précis que La Haine”,(17,02,2020), https://www.europe1.fr/societe/mathieu-kassovitz-les-miserables-est-un-film-plus-pointu-plus-precis-que-la-haine-3950130 (erişim,01,04,2020)

JULE,Vincent, « Les Misérables », « La Haine », « Les Invisibles »… Ces films qui ont eu un vrai impact politique , (18/11/19) , https://www.20minutes.fr/arts-stars/cinema/2654051-20191118-video-miserables-haine-invisibles-films-vrai-impact-politique (erişim , 03.04.2020)

NARBONNE, Christophe , Les Misérables : Toujours la haine [Critique], (29/02/2020), http://www.premiere.fr/Cinema/News-Cinema/Les-Miserables-Toujours-la-haine–Critique (erişim , 03.04.2020)

PİERRETTE, Maximilien, Les Misérables : non, ça n’est pas La Haine version 2019 , ( 22/10/2019 ) , http://www.allocine.fr/article/fichearticle_gen_carticle=18685935.html (erişim , 02.04.2020)

Bir diğer değerlendirme videosu :

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu