Politika-Tarih

Y’den Z’ye Çalışmanın Sosyolojisi

Y’den Z’ye Çalışmanın Sosyolojisi

Sosyal mecralarda son zamanlarda sıkça çalışma koşulları ve emeğin karşılığı konusunda tartışan farklı meslek ve yaş grubundan insanlara rastlamaktayız. Bu tartışmaları ekonomik ve sosyo-politik olarak sunan çalışmanın sosyolojisi, özellikle sanayi devriminden sonra hayatımıza girmiş, üzerine birçok düşünürün eser ürettiği bir alandır. Burada temel fikir şudur; çalışma hayatı yalnızca istek ve ihtiyaçlarımızı elde etme gücü için bir zorunluluk değil, ayrıca bireysel kimliğin ve toplumsal ilişkilerin şekil aldığı yaşantımızın bir parçasıdır. Sanayi devriminin birebir etkilerini, modern toplumlarda çalışma hayatını şekillendirmesinde gözlemliyoruz. Teknolojik gelişmelerle birlikte işçinin toplumsal rolü ve emeğin değeri yeniden ve yeniden tanımlanmakta.

Fransız ekonomist Philippe Askenazy gibi bazı ekonomistler tüm faktörleriyle “çalışma”yı salt ekonomik bir alan olmaktan çıkartıp sosyal faktörler üzerinden de analizler yaparak çalışma sosyolojisine katkıda bulunmuşlardır. Çalışma hayatında bir ödül gibi sunulan ve dijitalleşme ile hayatımıza giren değişken çalışma koşulları Philippe Askenazy’nin esnekleşme adını verdiği yeni bir sömürü biçimini inşa etmiştir. Askenazy’e göre bu esnek koşullar çoğu zaman işçinin kırılganlaşmasını sağlayan iş güvensizliği ve emek sömürüsüne yol açar. Bu kırılganlaşma farklı kuşaklarda etkilerini farklı olarak gösteriyor. Askenazy’nin düşüncesinden yola çıkarak kuşakların bu kırılganlaşmaya verdikleri farklı tepkileri okumak oldukça mümkündür.

Z kuşağının çalışma hayatına dair en temel kaygılarından birisi istikrarsızlık. Y kuşağına nazaran Z kuşağı giderek sömürüye daha açık hale gelen çalışma hayatında tutunma ihtimalinin daha az olduğunu düşünmekte. Y kuşağı ise artık zorunlu bir yaşama aracından ziyade toplumsal statüyü ifade eden bir kimlik haline gelmiş kariyerleri için çok fazla fedakârlık yapmanın, onları istikrara kavuşturduğu fikrinde. Bu durumda Y kuşağı Z kuşağını sebatkâr olmamakla suçlarken, Z kuşağı da Y kuşağını bu söylemlerini- sömürü sistemini devam ettirdiğinin pek de bilincinde olmadan- suçlamakta.

Bu suçlamaları doğru yere yönlendirme noktasına geldiğimizde ise iki kuşakta sınıfta kalmış durumda. Y kuşağının güvencesiz çalışma koşulları içerisinde emeğin karşılığını maddi olarak yeterince alamamış bir kuşak olduğunun bilincindeyiz, bu emek sömürüsüne dayanıklı olma hali ise Z kuşağının taleplerine karşı bir duyarsızlık oluşturuyor. Y kuşağı, Z kuşağının çalışma hayatına başlarken talep ettiği koşulları “makulün” üstünde bulurken kendi aralarında bir çatışmayı körüklüyor. Fakat bunun öfkesinin izlerini yeni mezun bir Z kuşağının maaş beklentisini paylaştığı bir sosyal mecrada değil de sınıfsal temelli bir öfkenin çıktılarında görseydik nasıl olurdu? Ya da “makulü” belirleyen koşulların tartışılmasının her iki kuşağa etkileri neler olurdu?

Bu noktada Philippe Askenazy’nin perspektifinden bakarsak kuşakların eşitsizlik yarıştırmak yerine sistem eleştirisi yapması koşulların iyileştirilmesine çok daha fazla katkı sağlar. Her iki kuşağın da mevcut sistemle ilgili tüm fikirleri sosyo-ekonomik döngülerin bir yansımasıdır. Dolayısıyla Askenazy’nin esnekleşme kritiği post-modern çalışma koşullarının toplumsal düzeyde ele alınması için oldukça önemli bir yaklaşımdır. Emek sömürüsüne karşı kolektif bir bilinç geliştirilmesi için kuşak fark etmeksizin bir dayanışma gösterilmesi bireysel ve toplumsal birçok kazanıma yol açacaktır.

Aleyna Bulut

Kaynakça:

– Philippe Askenazy et Christine Erhel, Qualité de l’emploi et productivité, CEPREMAP, Ed. Rue d’ULM

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu