La Bohème – Charles Aznavour
Öncelikle bu güzel şarkıyı en güzel seslendiren oydu. Fransa’nın Frank Sinatra’sı, Charles Aznavour.
Albümleri 80 ülkede yayınlandı. Ve 100 milyondan fazla sattı. 750’den fazla şarkıya imza attı, aynı zamanda 80 sinema filminde rol aldı. 20’den fazla kitabı yayımlandı.
Ne büyük başarı, nasıl güzel bir his… Peki kimdi bu başarılı adam?
1924’te Paris’te doğdu küçük Aznavour.
Annesi Izmir’den goç eden oyuncu Kanr Banghdasarian. Babası ise, Gürcistan asıllı bir müzisyen olan Michael Aznavourian. O da babasının yolundan gitmeyi seçti. Hatta bir konuşmasında şöyle söylemiş:
“Annem ve babamın çuvalladığı bir alanda başarılı olmak bana çok gurur veriyordu. Babam beni gördüğünde ‘Bemim gibi söylüyor.’ diyordu.”
Ve bir de, Fransa’nın ünlü seslerinden Edith Piaf ile 1950’lerde tanıştı ve Piaf onun bestelerini seslendirdi.
Bunlardan biri de tabi ki “La Bohème”.
Bizi hiç yaşamadığınız yıllara, hiç tanımadığımız hayatlara götürüyor La Bohème.
Bir nevi zamanda yolculuk yapmamız için fırsat veriyor bize.
O kayıtsız mutluluğu hissettiriyor kalplerimizde.
Biraz derinlere ınelim:
La Bohème 1965 yılında Charles Aznavour ve Jacques Plante tarafından kaleme alınmıştır.
En başta Georges Guétary tarafından söylenmesi amaçlanmıştır.
Şarkı Fransa’da 200.000’den fazla satmıştır. Aynı zamanda La Bohème, Fransız filmi olan Play’de yer almıştır.
Bu şarkıda, bize genellikle günden güne yoksulluk içinde ama aynı zamanda bir yaşam biçimi olan bohem yaşamdan bahseder.
19. yüzyılın edebi ve sanatsal bir hareketini tanımlar. Hem burjuva hakimiyetini, hem de endüstriyel toplum çerçevesinde rasyonalitesini reddeden bir yaşam tarzı ve sanatsal bir ideal arayışını belirler.
Konsept, 19. Yüzyılda romantik hareketle ilişkilendirilen “Bohem halkları” veya çingenelerin metaforuna dayanıyor.
Şimdi de biraz öznelleşelim.
Eskidendi dedirtir bize. Eskidendi onlar.
Sevgi, saygı, hoşgörü…
Paranın bir şahsiyet haline gelmediği yıllar. Delicesine sevilen aşklar, mutlu, orta gelirli huzurlu aileler.
Bir somun olup on parçaya bölünen o ekmek.
Böyle başlamak istedim yazıma. Sizinle iç içe, diz dize, aynı ahenkte.
Bu güzel şarkı bana bunları hissettirir ne zaman dinlesem. Saf sevginin, huzurun tatlı bir esintisi.
Bazen bir anı kırıntısı, bazen de hüzün barı olur zaman.
Gençlikte, körü körüne inandığımız aşklar, umutlar,
Öyle bir gençlik ki, ne uykusuzluk koyar; yeri gelir sabahlara kadar şiirler yazar, resimler çizer, şarkılar bestelenir. Topukların patlayana kadar dans ettirir. Kahveler yoldaş olur bize.
Yine de gülümserdik. Mutluyduk çünkü.
Bu, kendince başarmışsın demektir. Geceden sabaha verdiğin uğraş sonunda,huzurla koyarsın kafanı yastığına. Yarım bir tebessümle, bu sefer de rüyalarında devam edersin güzel hayâllerine.
Kaldığın yerden devam hayat. Hem uyanık, hem uykuda.
Gençlik böyleydi işte. Doludizgin, umutla, yılmadan.
Sonradan yüzümüze vurduğunda asıl gerçekler, o zaman başlar kum saatimiz akmaya.
Herkesin kendine has o saati. Çağın getirileriydi bunlar.
Artık ne sevgi saf kalır, ne de sanatına, emeğine duyulan saygı.
İnsanlık… evet insanlık. En büyük sorun da buydu zaten.
Insanlığın evrimi.
Zamanın azizliğine uğramış, çıkarları gözünü kör etmiş bir insanlık.
Bu şarkı bana eskinin ve yeninin arasındaki hazin farkı verir ne zaman dinlesem.
Kendim de kendi çapımda bir müzisyenim. Şarkı söylemeye tutkun. Aynı zamanda beni dinleyen insanların gözünde, söylediğim şarkının hissettirdiği duyguyu çözmeye çalışmaya bayılan.
Mesela bu şarkıyı daha önce hiç seslendirmedim. Çünkü iyice anlamak ve hissetmek istiyorum.
Hani çikolatayı benmari usulü eritirler ya pasta şefleri. Öyle bir bütünleşme.
Bir Charles Arnavour,
Bir Edith Piaf,
Bir Concha Buika,
Bir Sole Gimenez gibi.
Belki gün gelir önce bir Kendji Girac olurum, sonra da az önce saydığım o muazzam sanatçılar gibi hissederek yorumlayabilirim belki. Kimbilir.
Ben bu şarkıya dair içimden geçen ne varsa paylaştım sizinle. Şimdi sizi bu güzel şarkının türkçe sözleriyle başbaşa bırakıyorum.
Umarım sizi de bambaşka güzel duygulara ve hatıralara sürükler.
(Çeviri: https://lyricstranslate.com/tr/la-boh%C3%A8me-la-boh%C3%A8me.html-9)
BENSU ERBOĞAN