Enerjinin ve Gücün Yeni Rotası: Doğu Akdeniz
Giderek artan küresel rekabet ortamı Amerika ve Çin devletlerini en sonunda geçtiğimiz yıllarda karşı karşıya getirmiş ve geçtiğimiz 2019 yılında bu durum “Ticaret Savaşları” olarak adlandırılmıştı. Ve bu durum fiili olarak karşılıklı kotalar, yüksek ithalat vergileri, ve hatta ithalat yasaklarına kadar varan çok geniş bir durumda hem bu iki devlet , hem de Avrupa birliği devletleri ile Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir eksende gerçekleşmişti. Ve tüm yaşanan bu durumlar, bütçe açıklarıyla uğraşan devletlerin tüm ilgi alanını tekrardan enerji sektörüne çevirmiş durumda. Enerji talebi ve ihtiyacı insanoğlu var olduğu sürece olacak, ve artarak devam edecektir. Tarım ve sanayi, hizmet gibi sektörler teşvik edilerek geliştirilebilir, oluşturulabilinir,desteklenebilir, ama bu sektörlerin tek dezavantajı rakiplerinizin çokluğu ve rekabettir. Enerji de ise durum farklıdır. Enerji ulaşılabilirliği ve kaynağı kısıtlı,zor olan, ama bir o kadar da alıcısı çok ve talebi günden güne artan bir ihtiyaçtır. Körfez bölgesinden Avrupa’ya deniz yolu ile gerçekleşen petrol ve LNG (sıvılaştırılmış gaz) sevkiyatlarına ise, doğu Akdeniz’de yüksek miktarda varlığından söz edilen petrol ve doğal gaz yatakları çok büyük oranda maliyet avantajı sağlayacaktır.
Doğu Akdeniz havzasında yaşanan bu sıkıntılar aslında 2003 yılında Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Mısır ile yapmış olduğu anlaşmadan sonra başlamıştır. Ankara bu duruma itiraz etmiş ve Güney Kıbrıs Rum yönetiminin tüm ada adına tek başına hareket edemeyeceğini ve Güney Kıbrıs Rum yönetiminin sahip çıktığı bazı alanların Türk kıta sahanlığı ile çakıştığını savunmuştur. Bu tarihten 2011 yılına kadar birçok kez ufak tefek krizler çıkmasına karşın asıl kriz Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin 19 Eylül 2011 tarihinde Amerikan Noble Energy şirketine adanın güneyinde sondaj yetkisi vermesi ile başlamıştır. Ve bu anlaşmadan hemen sonrada 21 Eylül 2011 tarihinde Türkiye’de Kuzey Kıbrıs ile anlaşmalar yaparak yetki alanlarını belirlemiş ve Türkiye Petrolleri AŞ (TPAO)’ye gerekli sondaj faaliyetleri için ruhsatlandırmalar yapılmıştır. Türkiye’nin elini biranda güçlendiren en önemli olay ise Mısır’da iktidara gelen Mohamed Mursinin ; 2003 yılında Güney Kıbrıs Yönetimi ile imzalanan anlaşmayı 2013 yılında feshetmesidir. Böylece Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Mısır ile yapmış olduğu anlaşmaya dayanarak iddia ettiği hakları da hukuken ortadan kalkmıştır. Türkiye bölgede daha avantajlı bir konuma geçmiş olsa da bölge daha fazla istikrarsızlaşmıştır.
Ortaya çıkan durum itibariyle Akdeniz havzasında 60 Milyar varillik petrol rezervi olduğu ve ekonomik değerinin 3 trilyon dolar olduğu düşünülmektedir. Ve bu rezerv Avrupa’nın 30 yıllık ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir. Bu durumda dünyadaki en büyük hidrokarbon ihracatçıları olan ülkeler olan Amerika, Rusya,Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi körfez ülkelerinin de bu bölgedeki gelişmelere dahil oldukları ve kimi zaman yapılan açıklamalar ile de duruma bir fiil müdahil oldukları anlaşılabilmektedir.
Bu bölgede yaşanan en önemli son gelişme ise 27 Kasım 2019 tarihinde Libya Ulusal Hükümeti ile Türkiye arasında imzalanan Münhasır ekonomik bölge anlaşmasıdır. Bu anlaşmayı takiben jeopolitik risk ve rekabet ortamları tüm Kuzey Afrika eksenine doğru hızlı bir şekilde taşınmış ve bu bölgede güçlü bir etkiye sahip olan Fransa tarafından da bölgedeki gelişmeler takip edilmeye başlanmıştır.
Doğu Akdeniz bölgesinde gerçekleşen bu durum enerjinin yanı sıra Münhasır Ekonomik hak ilan edilen bölgelerde ki ticaret ve balıkçılık konusunda yaşanacaktır. Münhasır Ekonomik ilan edilen bir bölgede sadece iddia sahibi olan ülke o karasuları içerisinde balıkçılık yapabilir, o bölgenin tüm ekonomik kaynaklarını etkin ve yetkin bir biçimde kullanabilir. Diğer devletler ise sadece bu karasularından geçiş haklarına sahiptirler. Dünya ticaretinin yüzde otuzu da Akdeniz havzasında gerçekleştiğinden; bu konu küresel bir öneme sahip olup, pandemi dönemi ile birlikte sıkıntılı süreç yaşayan dünya ekonomilerinin ve özellikle enerjiye dayalı ekonomik gelir gideri olan tüm devletlerinin dikkatini bu alana çevirmektedir. Bundan dolayı Doğu Akdeniz havzası kara alanları ve karasuları ile ; şuan dünyanın en büyük küresel çatışma risk faktörlerini bulunduran bir bölge haline gelmiş ve dünya kamuoyunda önemli bir yere sahip olmuştur.
KORHAN KORAY