Hakkımızda

Yoğun bir iş gününden sonra eve geldiniz. Arabanızı garaj (garage) ‘a çektiniz. Muhtemelen gardırobunuzdan (garde robe) en rahat kıyafetlerinizi seçtiniz. Collier ( kolye)’nizi çıkardınız. Accessoire (aksesuar)’larınıza göz gezdirdiniz. Salon (salon) ‘a geçtiniz. Etajer (étagère) ‘in üstünde bulunan abajur (abat-jour)’u yaktınız. Ayakları uzatıp televizyon (télévision) izlemenin tam zamanı. Yemeği salon da mı yoksa salle à manger de mi yemeli? Yemekten sonra büro (bureau)’da etüt (étude) mü yapmalı? Sonra balcon (balkon)’a çıkıp uzun zamandır aranmayan cousin(kuzen)’i mi aramalı? Neyse, telefonu (téléphone) prize ( prise) ‘e takıp şarj (charge) etmenin tam zamanı.

İşte size, dilimize sayısız kelimelerle geçmiş Fransızcanın diyarı Fransa’dan bahsediyoruz.

Peki ama hangi Fransa?

Paris’in elit Quartier Latin mahallesi mi yoksa en meşhur banliyösü Seine-Saint-Denis’ye mi gitmek istersiniz?

Salyangoz yemeği üstüne kruvasan mı yemek istersiniz yoksa bol Cezayir soslu Türk döneri mi?

Düzgün Paris Fransızcasıyla kaldırım serçesi Édith Piaf’ı mı dinlemek istersiniz, yoksa göçmen kökenli Fransızların ağdalı ve argolu şarkılarını mı?

Avrupa’ya ve dünyaya “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarını yayan Fransız Devrimi’ni mi konuşmalı yoksa faşizmin modern öncüleri Le Pen ailesini mi?

Sizlere alternatif bir Fransa sunma girişiminde değiliz, bilakis tüm bu karşıtlıkların ve çıkmazların oluşturduğu gerçek Fransa’dan bahsediyoruz. Fransa hakkında her şeyi değil ama bazı şeyleri bulabileceğimiz La Bohème’e hoş geldiniz.