Narkissos

Narkissos
1. Kare: Narcissus & Echo (2006),David Renoy

Mitler elbette gökten inmemişlerdir, açıkça insana özgü koşullarda oluşmuş ve sonradan göğe yansıtılmışlardır (Freud, 1979, s. 210). Fransız antropolog Claude Lévi-Strauss’un bir makalesinde belirttiği üzere, toplumların çeşitli psikoterapi uygulamaları içerisinde her vakaya uyarlanabilir mitleri olduğunu ve bu sayede insanların o zamana kadar herhangi bir şekilde ifade edemedikleri sıkıntılarını adlandırabildiklerini, anlayabildiklerini ve hatta onlara hükmedebildiklerini biliyoruz (Sungur, 2022, ss. 39-45). Dolayısıyla bu mit, narsisizm denebilecek bir ıstıraptan yakınan kişinin, yaşadıklarını en azından kendi hikâyesine uygun bir mitin sözlerine dönüştürüp rahatlamasına hizmet eder. Bu nedenle biz, içeriği daha iyi kavramak adına, insan doğasını konu alan disiplinlerden sıklıkla yararlanacağız.
Şunu da belirtmek gerekir ki pek çok mit, gerçek hikâyelere dayanıyor olabilir. Gerçekten böyle biri yaşamış ve onu görenler bu hikâyeyi anlatmış olabilir fakat bir miti mit yapan şey, onun orijinal hikâyeyi ne kadar doğru yansıttığı değil, bugüne anlam verme kabiliyetidir. Bu bağlamda David Renoy’un eseri, mitin evrenselliğini göstermek adına oldukça değerlidir.
2. Kare: The Reflection of Blixa Bargeld, Inagi Shiroma

Türümüzün evrimsel olarak geldiği duruma baktı-ğımızda, insan yavrusunun annesinin memesini bulama-yacak kadar aciz bir halde doğduğunu görürüz. Uzun bir müddet bakıma muhtaçtır ve bu süre boyunca annesiyle kendini bir bütün olarak algılar. Her arzusu karşılandığı için kendini her türlü tatminin kaynağı olarak görür. Bu ilksel tanrısallık ve bütünlük, çocuk büyürken de özgüven adıyla yanında olur.
Bebek, neden sonra annesinin ondan ayrı olduğunu anlar ve dışarıyla yüzleşir. Ötekiyle tanışıp gözlerindeki yansımasını görür. Bu bağlamda, “Lacan bakılmanın ya da bir bütün olarak algılanmanın bütünsel kendilikle ilişkisini ayna evresi kavramıyla incelemiş (1943), bu evredeki çocuğun daha sonra dilin simgesel işlevine girişte ‘ben’ denebilecek bütünsel bir varlığı hissettiğini söylemiştir.” (aktaran Tura, 2022, s. 272). Bu süreci Freud (2013) şöyle tarif eder: “Yakın tarihli araştırmalar dikkatimizi libidonun [arzunun] gelişimi sırasında otoerotizmden nesne [öteki] sevgisine giden yolda geçtiği bir evreye çektiler. Bu evreye narsisizm adı verilmiştir. … Bireyin gelişiminde bir sevgi nesnesi elde etmek için cinsel içgüdülerini (o âna dek oto-erotik etkinliklerle meşgul olan içgüdüler) birleştirdiği bir zaman gelir; önce sevgi nesnesi olarak kendini, yani kendi bedenini seçerek başlar ve ancak daha sonra nesnesi olarak kendi dışındaki bir kişiyi seçmeye yönelebilir.” (s. 93, köşeli parentezler bana ait). Bu açıdan bakıldığında ruhsal gelişimin bu evresindeki bir duraklama, yaşam boyu sürebilecek gerilemelere neden olur. Bu durum, bazen bir kişilik bozukluğu, bazense kişilik bozukluklarının sahip olabileceği özelliklerden biri olarak tanımlanır.
Şimdi, Narkissos’un bir kişilik bozukluğuna ad olmadığını, tersine o kişilik bozukluğundan muzdarip olduğunu ve kendini anlatmak için miti kişileştirdiğini düşünelim. Kişilik bozuklukları, gelişim evrelerine göre sınıflandırılmış ve sebeplerine göre modellenmiş savunma mekanizmaları içerirler (Tura, 2022, s.65). Bu modeller, -bir kaygıyı giderme biçiminde- çatışma modeli ve -vaktiyle işlevsel olan bir zihinsel faaliyete gelişimsel bir duraklama nedeniyle dönüş biçiminde- duraklama modeli olarak sınıflandırılırlar (Tura, 2022, s. 66). Bir sınır durum kişilik bozukluğu olan narsisizmin savunma mekanizması bölme temellidir. Yardımcı savunma mekanizmaları ise ilkel idealleştirme, yansıtmanın ilkel türleri, inkâr, tümgüçlülük ve değersizleştirmedir (Tura, 2022, s. 66). Şimdi, 3. Kare’deki Narkissos’un hikâyesine bakalım.
3. Kare: Echo and Narcissus (1903), Waterhouse

Narkissos, nehir tanrısı Cephisus’un mavi Nympha Leiriope’ye tecavüz etmesi sonucunda doğar (Doniger, 1999). Mite göre, “kör kâhin Teiresias doğacak olan Narkissos’un ‘kendini bilmez’ ise ya da başka bir ifadeyle aynada yüzüne bakmaz ise uzun yıllar yaşayabileceğini söyler.” (Kocabıyık, 2006, s. 84). Aradan yıllar geçer. Genç ve güzel Narkissos’a sadece insanlar değil Nymphalar da âşık olur fakat o hiçbirine yüz vermez. Nymphalardan biri olan Ekho da ona yakınlaşmayı dener fakat geçmişte aldığı bir ceza nedeniyle, sevdiği konuşmadan konuşamaz.
Ekho, Kithairon dağında yaşayan bir dağ Nympha’sı yani Oread’dır. Annesi gibi Nymphaların arasında büyüdüyse de insan babası gibi bir ölümlüdür. Konuşmaya çok düşkündür, tartışmalarda son sözü hep o söyler. Rivayete göre İuno (Hera), Nymphalarla eğlendiğinden şüphelendiği kocası Iuppiter’i (Zeus’u) aramaktadır. Ekho, İuno’yu lafa tutarak Iuppiter’in kaçmasını sağlar. Durumu anlayan İuno, Ekho’yu cezalandırır. Öyle ki, bundan sonra konuşamayacak fakat son sözü söyleme arzusu baki kalacaktır.
Narkissos, ormandayken Ekho’nun varlığı hisseder ve “Kim var orada?” der. Bu fırsatı bekleyen Ekho, “Var.” diye yanıtlar. “Gel.” deyince “Gel.”, “Burada buluşalım.” deyince “Buluşalım.” der fakat Narkissos, boynuna dolanan ellerini hissedince ondan kaçar (Kocabıyık, 2009, s. 84). Ekho, üzüntüsünden dağlara düşer; giderek solar ve geriye sesi kalır.
Bir başka hikâyeye göre Ekho, günlerini diğer Nymphalarla dans edip şarkı söyleyerek geçirir. Çobanların tanrısı Pan, Ekho’ya âşık olur fakat Ekho ona karşılık vermez. Bunun üzerine Pan, çobanlarını çıldırtıp Ekho’yu parçalatır. Gaia, Ekho’nun vücut parçalarını gömse de sesini bırakır.
Nymphé sözcüğü, hem evlenme çağındaki genç kız hem de pınar anlamına gelir. Öte yandan, bu tehlikeli kadınlara yakınlaşmak onlar tarafından ele geçirilmek, içine gömülmek demektir (Kocabıyık, 2006, s. 85). Genç delikanlılar, su almak için bir pınara inmeye görsünler; Nymphalar onları öpmek için kendilerine çeker ve pınarın tam gözüne iterler. Kaçırdıkları delikanlıların öldüğü sanılır; halbuki ölmemişler, insanların ulaşamayacakları bir yere götürülmüşlerdir.
Narkissos’tan sevgilerine karşılık alamamış Nymphaların sevdiğine kavuşamayasın beddualarını sonunda adalet tanrıçası Nemesis duyar. Sıcak bir av gününden dönen Narkissos, Helikon Dağı’ndaki pınara gelir. Tam su içecekken (adeta bir nergis çiçeği gibi) kendini asla dindiremeyeceği bir susuzluğun içinde bulur. Su, o kadar durgun ve berraktır ki Narkissos, bu mükemmel aynadaki yansımasının karşısında donakalır. Kımıldayamadan hayretle bakar kendine. Bu uyuşukluk, onun ölümü olur. Öyle ki Grekçe Narkissos, narkêkökünden gelir ve uyuşukluk demektir. Sudaki aynını [gözünü, pınarını, kaynağını (Eyuboğlu, 2004, s. 295)] öpemez ve ona asla kavuşamaz. Ergun Kocabıyık’ın Aynadaki Narkissos (2006) adlı eserinde söylediği gibi, “Avcı Narkissos peşinde koştuğu avın kendisi, sudaki ötekinin kurbanı olur.” (s. 87, vurgu bana ait) ve ona kavuşmak pahasına boğulur. Neden sonra Nymphalar, orada nergis çiçeğini bulurlar.
4. ve 5. Kareler: Narcisso (2018) ve Rompecabezas (2021), los_diez_poesia

Narkissos mitinde bölmeye değil, bölünmüşlüğe odaklanıyoruz. Kadim gövde Androgynus, Zeus’un dünya üzerindeki egemenliğine karşı çıkınca nasıl ikiye bölündüyse ve biz nasıl, onun kayıp yarısını arayışı üzerine bir aşk kuramı geliştirdiysek (bkz. Kocabıyık, 2006, s. 87), Narkissos’un yansımasına olan tutkusunu da o şekilde romantize ediyoruz. Önce tehdit görülen bütünün bölündüğünü gözden kaçırıyoruz. Bu yanılsama, hikâyeyi bir üçüncü kişi anlatmış gibi düşünmemizden kaynaklanıyor. Halbuki biz, miti Narkissos’un kendisinden dinlemekteyiz.
Narkissos’un hikâyesinde sevgi nesnesini bilmediğimiz bir nedenle bölünür ve elimizde iki şüpheli kalır: Sudaki yansı ve yanındaki yankı. Bu üç karakterin de Narkissos’un kendisi olduğunu düşünürsek, kişiliği önce ikiye bölünmüş, ardından diğer yarısı da iyi ve kötü olarak bölünmüş ve bu çözüm nihai olmuştur. Kişiliği üçe bölünmüş Narkissos, sevgilinin tamamen iyi yarısına âşık olmuş, tamamen kötü diğerindense kaçmıştır. Özlemini çektiği ilksel bütünlüğe işte bu nedenle ulaşamamıştır.
Bugün, yankı odalarına düşmekten ve farkında olmadan etrafımızın ötekilerle değil, benlerle kaplanmasından duyduğumuz endişe de bu bağlamda düşünülebilir. Bununla beraber, Narkissos’un ayrımı görsel ve işitsel olarak yapmış olması ilginçtir. Görüntüsü yansıtıldığında ona âşık olan, sesi yankılandığında neden ondan kaçmaktadır? Üstüne üstlük, yansımasına dokunamayan Narkissos’a yankısı sarılabilmiştir. Burada karşılaştığımız problemin cevabını Fransız psikanalist Didier Anieu, Deri-Ben (2020) adlı çalışmasındaki Ses Aynası kavramı içerisinde vermiştir. Anzieu, miti özetledikten sonra şunları söyler: “Bu efsane ses aynasının görsel aynaya üstünlüğünün yanı sıra, sesin birincil olarak dişil niteliğini ve ses çıkarmayla aşk talebi arasındaki bağı yeterli biçimde gösterir. Ama aynı zamanda patojenik bir anlayışın öğelerini de sunar: Eğer ayna -ses aynası ya da görsel ayna- özneye kendisinden, yani kendi talebinden, kendi üzüntüsünden (Ekho) ya da ideal arayışından (Narkissos) başka hiçbir şeyi geri göndermiyorsa, sonuç ölüm dürtülerini serbest bırakan ve onlara yaşam dürtüleri karşısında ekonomik bir üstünlük sağlayan dürtüsel çözülmedir.” (s. 220). Bu da bizi, muhtemelen mitin kişileştirilmesini kolaylaştırmak için pek değinilmeyen, Narkissos’un tecavüze uğramış annesine götürür. Sonraki paragrafı aynen aktarıyorum: “Bilindiği gibi, bir şizofrenin annesinin, danışmaya gittiği hekimi rahatsız eden sesinden teşhis edilmesi sık rastlanır bir olgudur: Metalik (melodisiz), boğuk (dinleyenin sesleri karıştırmasını ve bu seslerin tecavüzüne maruz kalma duygusunu kolaylaştıran bir biçimde pes seslerin ağır bastığı) tekdüze bir ses. Böyle bir ses kendiliğin oluşumunu olumsuz etkiler: Ses banyosu artık sarıp sarmalayıcı değildir, rahatsız hale gelir (deri-benin terimleriyle, pürtüklü olarak ifade edilebilir), delinmiştir-delicidir. Bunu, sonraki aşama konusunda ön yargıya varmadan söylüyoruz: Yani, birinci dil eklemlenmesinin kazanılması sırasında, çocuğun mantıksal düşüncesinin, çocuğun dile getirdiği kendine ilişkin önermeleri geçersiz kılarak ve paradoksal emir yoluyla anne tarafından bulandırılması (bkz. Anzieu D. 1975b). Yalnızca sesbirimsel ve anlambirimsel bozulmaların ağır bir biçimde birleşmesi şizofreniye yol açacaktır. Eğer her iki bozulma da hafifse, karşımıza narsistik kişilikler çıkacaktır. Eğer birincisi, ikincisi olmadan söz konsu olduysa, psikosomatik tepkilere yatkınlık oluşacaktır. Eğer ikincisi, birincisi olmadan gerçekleştiyse, çok sayıda eğitsel, düşünsel ve toplumsal uyum bozukluğuyla karşılaşmamız söz konusu olacaktır.” (s. 220, vurgu bana ait).
6. Kare: Fresh Water (1976), Bruce Dale

Bruce Dale’in Haziran 1976’da, Endonezya’nın Tidore Adası’nda çektiği bu fotoğrafın ismi Fresh Water. Waterhouse’un tablosuyla arasındaki benzerlikler ve farklılıklar hemen göze çarpmakta: Çocuğun çömeldiği kaya, suyun duruluğu ve sağdaki nergis çiçeği. Lensin net alan derinliğinden kaynaklanan bulanıklık, (Solaris’te göreceğimizin tersine) bu içsel sahnenin dış gözlemciler tarafından net görülemediğini imler. Bununla birlikte yansımanın bozulması pahasına gözlerini kapatıp suyu içmeye koyulan (yani onu öpmeyen) çocuk, öykünün farklı bir şekilde de sürebileceğini söyler gibidir. Artık ne kendini aramaktadır ne de kendine susamıştır. Gayet de ayık ve dinç bir durumdadır. Freud’un geliştirdiği terminolojiyle söylersek, geçmişte arayışını içeride sürdürmüş olan libidonun hedefi artık dışarıdadır. Kim bilir, belki susuzluğunu giderip tekrar doğrulduğunda Ekho’yla karşılaşır ve birbirlerinin gözlerinde kendilerini görürler. Çağlarlar (yankılanırlar).
7. Kare: Narcissus (1597-1599), Caravaggio

Narkissos’u tanıdıktan sonra onun ölümünü inceleyelim. Avusturyalı nörolog Sigmund Freud (2017), düşünen bir insanla kendi ruhsal süreçlerini gözlemleyen insanın ruhsal durumunun farklılığına dikkat çeker ve ekler, “Düşünürken en dikkatli öz gözlemden bile daha yoğun bir ruhsal etkinlik söz konusu oluyor ki bunun kanıtı düşünen insanın mimiklerinin gergin, alnının kırışık olması karşısında kendini gözlemleyen insanın mimiklerinin durağan olmasıdır.” (s. 140, vurgu bana ait). Öyle ki, ağlayan bir insana ayna tutacak olursanız kendini gördüğü anda durulacaktır. Aynı zamanda Freud, Narsizm Üzerine’de (2012) uykuda da insanın libidosunun [metaforik anlamda enerjisinin] dış dünyadan çekilerek kendine, daha doğrusu uyuma arzusuna yatırıldığını belirtir (s. 30).
Afektif nörobilimcilerden Jaak Panksepp ve Lucy Biven (2021), uyurken gördüklerimizin [bize görünenlerin] günlük hayatta karşılaştığımız problemlerin çözümlerinin [Freud’a uyarlarsak arzularımızın] deneylerinden ibaret olabileceğini aktarırlar (s. 509). Söz konusu uyuşukluk ile ilgiliyse şunları söylerler: “REM uykusu sırasında kaslarda sürekli bir gevşeme hali olur ve bu tipik olarak hayvanların rüya görürken hareket etmelerini engeller. Dolayısıyla yer çekimine karşı duran büyük kaslar REM uykusunda bütün vücudu kaplayacak şekilde gevşemiş olurlar. Buna atoni denir.” (s. 510 vurgu bana ait).
Ek olarak, William Hansen (2022) uyku ve ölüm ilişkisini şu şekilde aktarır: “Geleneksel Yunan soy kütüğünde, Nkys [Gece] iki oğul doğurur: Hypnos (Uyku) ve Thanatos (Ölüm). Uyku ile ölüm arasındaki benzerlik kardeşler olarak temsil edilmelerinde ifade edilmektedir: uyku, ölümün zayıf bir biçimidir, tıpkı ölümün uykunun güçlü bir biçimi olması gibi.” (s. 452, köşeli parantez bana ait).
8. Kare: La Perte, Francisco Abril & Nuria Velasco (Welder Wings)

Narkissos’un sudaki görüntünün kendisi değil, yalnızca bir yansıma olduğunu anlayabileceği fakat yasını tutmakta olduğu ikiz kız kardeşini görerek kederine çare bulduğu ve bu yüzden suyun başından ayrılmadığı yönünde de yorumlar mevcuttur (Rank, 2016, s. 113). Gerçekten de halk arasında, aynanın ölüler âlemiyle bir bağlantı kurduğuna inanılır. Örneğin, insanların uyuduğu odaya ayna konmaz veya cenaze olan evde aynalar örtülür çünkü “Mantık yürütme biçimi, hayatta kalan kişinin aynadaki yansımasının, evde kalan ölü kişinin ruhu tarafından götürülebileceğidir.” (Rank, 2016, s. 106). Bir başka geleneğe göre genç kızlar, benzer ölüm ya da talihsizlik koşullarında aynada sevgililerini görebilirler (Rank, 2016, s. 116). Bu durumun bir istisası olarak kibirli kızlar, (narsisizme gönderme yaparcasına) sevgi nesnesi olarak ötekini seçemediği için onu göremezler (Rank, 2016, s. 116). Öte yandan bu gelenek, kaçınılmaz ve kasvetli ölümün ümitvar sevgiyle yer değiştirmesine güzel bir örnektir. Avusturyalı psikanalist Otto Rank, Eş Benlik (2016) adlı çalışmasında bölünmüşlüğü ve ölümü edebi eserler üzerinden incelerken bu örnekleri vermişti. Biz de Solaris’i incelerken bu temaları ele alacağız.
*
Elbette Tarkovski (her ne kadar tutuculuktan hazzetmese ve sıkça ilerlemeden bahsetse de) ziyadesiyle tutucu bir sanatçıdır. Kris’in hararetlendiği sahnede protagonistine insanlığı utancın kurtaracağını söyletir. O utanç ki “narsisistik libidonun bene girmesinin değil, hızla benden çekilmesinin sonucudur.” (Tura, 2022, s. 283). Bununla beraber, karakterlerini eleştirir. Kütüphane sahnesinde alıntı yapılan Don Quixote, ona göre cesaretinden dolayı komik duruma düşmüştür. Gelgelelim, karakterlerin bütünlüğü engelleyen çatışmalarını asla tam olarak öğrenemeyiz.
Narkissos miti, içerdiği bölünmüşlük detayıyla -ironik bir biçimde- birbirine zıt iki okumayı mümkün kılar: Gerilime yorumu ve erginleşme yorumu (Ben bu konudaki düşüncemi 4. ve 5. Kareler’de belirtmiştim.). Bu iki bakış açısı, zaman içerisinde -yine ironik bir biçimde dünyanın bölünmüşlüğü sayesinde- Batı’nın ve Doğu’nun bakış açısı halini almıştır. Tarkovski (2008), ilk filminden o güne denk yaşayıp gördüklerini kaleme aldığı kitabının sonunda bu acıklı sahneyi şöyle anlatır: “Doğu her zaman ebedi gerçeğe Batı’dan daha yakındı ama Batı uygarlıkları maddi hayat beklentileriyle Doğu’yu yutuverdi. … Batı: ‘İşte ben buyum!’ diye bağırıyor. ‘Bana bakın! Dinleyin, acı çekmeyi ve sevmeyi bir tek ben biliyorum! Yalnız ben hem mutsuz hem mutlu olabiliyorum! Ben! Ben! Ben!!’ Doğu ise kendisiyle ilgili tek bir kelime söylemez. Kendini Tanrı’nın, doğanın, zamanın içinde tamamen kaybeder, kendini onların içinde yeniden bulur. Her şeyi kendi içinde keşfetmesini bilir.” (s. 199). Bu sözlerde Batı’ya biçilmiş narsisist bir ben-merkezcilik, teşhircilik, çocuksu büyüklenmecilik ve yerine göre mazoşizm seçebildiğimiz gibi kendinde her şeyi ve her şeyde kendini gören Doğu’yu da gözden kaçırmamalıyız.
Yankı Eyigünlü
İğreti Fanzin #2 Haziran-Temmuz 2023
Kaynakça:
Abril, F. & Velasco, N. (t. y.). La Perte (Welder Wings). Erişim tarihi: 11 Haziran 2023, www.redbubble.com/fr/i/impression-sur-toile/LA-PERTE-par-elderwings/38733375.5Y5V7
Anzieu, D. (2020) “Ses Aynası” Deri-Ben. (N. Tura, Çev.) İstanbul: Metis, s. 220.
Echo and Narcissus (Waterhouse painting). (23 Nisan 2023). Erişim tarihi: 11 Haziran 2023, www.en.wikipedia.org/wiki/Echo_and_Narcissus_(Waterhouse_painting)
Eyuboglu, İ. Z. (2004) Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. İstanbul: Sosyal Yayınlar, s. 295.
Freud, S. (1979) “Kutu Seçimi” Sanat Ve Sanatçılar Üzerine (K. Şipal, Çev.) İsranbul: Bozak, s. 210.
- (2012) Narsizm Üzerine Ve Schreber Vakası (S. M. Tura & B. Büyükkal, Çev.) İstanbul: Metis, s. 30, 93.
- (2017) Rüyaların Yorumu (D. Muradoğlu, Çev.) İsranbul: Say, s. 140.
Hansen, W. (2022) Yunan Ve Roma Mitolojisi (Ü. H. Yolsal, Çev.) İstanbul: Say, s. 452.
Kocabıyık, E. (2006) Aynadaki Narkissos. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, s. 84, 85, 87.
los_diez_poesia. (22 Temmuz 2018). Narciso. Erişim tarihi: 11 Haziran 2023, www.instagram.com/p/BliD-bwlMdR/
- (14 Şubat 2021). Rompecabezas. Erişim tarihi: 11 Haziran 2023, www.instagram.com/p/CLQ9BjEjirX/
Narcissus (Caravaggio). (t. y.). Erişim tarihi: 11 Haziran 2023, https://en.wikipedia.org/wiki/Narcissus_(Caravaggio)
“Narcissus & Echo (2006), a modern-day interpretation by David Revoy” Echo and Narcissus. (17 Mayıs 2023). Erişim tarihi: 11 Haziran 2023, https://en.wikipedia.org/wiki/Echo_and_Narcissus
Panksepp, J., Biven, L. (2021) Zihnin Arkeolojisi (Ç. Taylor, Çev.) İstanbul: Alfa Bilim, s. 509, 510.
Rank, O. (2016) Eş Benlik (G. Metin, Çev.) İstanbul: Pinhan, s. 106, 113, 116.
Sungur, C. (Ed.). (2022) “Büyübozanlar ve Psikanaliz” Şamanizm, Cadılık Ve Şifa. (S. Köse, Çev.) İstanbul: Pinhan, ss. 39-45.
Tarkovski, A. (2008) Mühürlenmiş Zaman (F. Ant, Çev.) İstanbul: Agora Kitaplığı, s. 199.
“The Reflection of Blixa Bargeld” Blixa Bargeld Kissing Cool Dudes – An Overview in. (t. y.). Erişim tarihi: 11 Haziran 2023, https://hoch-rot.tumblr.com/post/645360560326770688/blixa-bargeld-kissing-cool-dudes-an-overview-in
Tura, S. M. (2022) Günümüzde Psikoterapi. İstanbul: Metis, s. 65, 66, 272, 283.