Küçük Prens Neden Dünyanın En Çok Çevrilen Kitabıdır?
Tam 375 farklı dile çevrilen Küçük Prens efsanesi…
Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry tarafından bundan 73 yıl önce yayımlanan felsefik bir deneme, masal, etkisi tüm dünyaya yayılmış ve milyonlara ilham olmuş eser ve daha fazlası.
Peki ama Küçük Prens neden tüm dünyada en çok yabancı dile çevrilen kitap unvanına sahiptir?
THE MIRACLE OF THE LITTLE PRINCE | Küçük Prens Mucizesi, Marjoleine Boonstra tarafından 2018 yılında çekilen filmde tam olarak bu soruyu odağına alarak yok olmaya yüz tutmuş dillerdeki 4 farklı çevirmenin neden anadillerini gelecek kuşaklara aktarmak için bu kitabı seçtiklerini sorguluyor.
İlk durağını Kuzey Afrika’ya çeviriyor yönetmen.
Bilindiği üzere Tamazight Fas, Cezayir, Tunus, Libya gibi Kuzey Afrika ülkelerinde kullanılan Berberi dilinin yerel adıdır.
Filmde Küçük Prens’i Tamazight diline çeviren çevirmen, okulda Arapça öğrenmek zorunda kalan çocukların anadilleri ile bir bağlantı kurmaları gerektiğine inandığı için bir çocuk kitabı olarak da görülen Küçük Prens’i tercih ettiğini söylüyor.
Fakat eğitimsel ve yalın olarak dil kaynaklı bir tercih değil bu. Berberiler ile Küçük Prens arasında da oldukça felsefik ortak noktalar bulunduğuna inanıyor çevirmenimiz.
Örneğin Berberiler sürekli bir arayış içindedirler, kendilerini ararlar. Kültürel miraslarını doğayla paylaşırlar. Bu sebeple Küçük Prens berberiler için bir ayna gibidir.
Küçük Prens tilki ile konuşur, Berberi halkı içinse hayvanlar oldukça kıymetlidir. Örneğin filmde geçen bir diyaloğa göre, Berberi halkından biri eşeğine sürekli “Nasılsınız beyefendi?” ineğine ise “Nasılsınız hanımefendi?” diye sesleniyormuş.
Küçük Prens çölde geçiyor, berberiler de çölde yaşar. Hatta filmde bir sahnede Küçük Prens’e hitaben, Tamazight dilinde “Su Hayattır” yazılıyor.
Sami dilinde Küçük Prens…
Küçük Prens gibi yıldızlarına tutunup uçmak isteyen bir kadın, kendi yalnız duygularını kavramasına yardımcı olan bir arkadaşı, bir kitabı Sami diline çevirdi.
Bu sefer çölden karlarla kaplı olan Samiland’a gidiyoruz ve Sami dilinde Küçük Prens hikayeleri dinliyoruz.
Kitabı Sami diline çeviren çevirmene göre yaşamı mümkün kılan sudur. O da Küçük Prens’te çok güzel anlatılmıştır. Çevirmen bizlere suyun bağışladığı yaşamdan bahsediyor. Kuyu ile konuşan Küçük Prens’ten bahsediyor.
Dolayısıyla hem berberi hem de Sami dilinde anadillerini ailelerinden öğrenen ve gelecek kuşaklara aktarmak isteyen, doğa ile iç içe yaşayan kişiler bu çevirmenler.
San Salvador’da küçük bir azınlığın kullandığı Nahuat dilinde de bu gelecek kuşaklara aktarım çabasını görüyoruz.
Paris’te sürgünde yaşayan Tibetli çevirmenin ise bu çevirideki motivasyonu daha siyasidir. Çin işgaline karşı bağımsızlığını, özerkliğini korumak için bu kitabı Tibetçe’ye çevirdiğini söylüyor.
Fakat burada da çevirmen Tibet’te ata sürekli bindiğini ekliyor. Paris’te de at çiftliğine giden ve bu alışkanlığını devam ettiren çevirmen, “Tibet’te geniş çayırlarda atlar özgürdür, hem atlar hem de binicileri daha mutludur. Burada ise atları besliyorlar bakıyorlar ama bir nevi hapishane burası” diyor.
Dolayısıyla bu kadar farklı coğrafyalardan, farklı kültürlerden olan çevirmenlerin ortak özelliklerinden bir diğeri de doğa düşkünlüğü kadar hayvana olan derin sevgi ve ilişkidir. Tıpkı Küçük Prens’in gibi.
Bu belgesel film, bizleri bedevi çöllerinden tibet steplerine oradan da Fin dağlarına götürüyor. Filmin başında ve sonunda ise Küçük Prens’ten pasajlar ile hikayeler tamamlanıyor.
Evet, çevirmenler bu kitabı seçmekte hiç de haksız değiller. Çocuklarına, geleceklerine unutulmaya yüz tutmuş dillerini aktarmak için bir çocuk prensten daha iyi bir kitap seçimi olamazdı.
Sevgi, tevazu, samimiyet, nezaket, farklılıklara saygı gibi evrensel değerleri temsil eden bu kitaptan daha iyi bir seçim olamazdı.