Suç/Yoksulluk, Adalet/Merhamet 6.5 Metre Filmi
6.5 Metre, psikolojik gerilim anlamında oldukça sürükleyici olan son dönem İran filmidir. 2019 yılında çekilen film özet olarak birçok romana, filme konu olmuş idam mahkumu birinin son günlerine ışık tutuyor ve bu mahkumun ikna etmesi gereken bir çok kişi ve açıklaması gereken birçok konu var.
Birçok defa en iyi aktör ödülünü almış iki saygın İranlı oyuncu filme hayat veriyor. Payman Maadi’i polis rolünde görürken Navid Mohammadzadeh ise mahkum rolündedir.
Film, Venedik Film Festivalin’de başarılı bir gösterimin ardından İran’da Fajr Film Festivali’nden de izleyicilerin en iyi film ödülüne layık görüldü.
İdam tartışmalarının yeniden yaşandığı Türkiye’de ufuk açıcı ve olaya farklı gözlerden bakmamızı sağlayacak bir film olduğunu düşünüyorum.
Çünkü intihar ederken ölümden zerre korkmayan birinin idam sehpasındaki son bakışları düşünmeye ve yorumlamaya oldukça açık gerçekliğe işaret ediyor.
Genel olarak sinemanın kötü karakterlerinin bile kendini izleyiciye sevdirebilmesi gibi bir gücü vardır. Bunu bu filmde uyuşturucu tüccarı bir idam mahkumunun geçmişini, geleceğini, ailesini ve yaşadıklarını görerek tahlil ediyoruz.
Suç /yoksulluk ikilemi bu filmin odak noktasıdır. Yaşanılan hiçbir olay bir kişinin uyuşturucu satarak diğer insanların hayatlarını mahvetmesine bahane olamaz ilkesi ile yola çıktığımızda “Şeriatın kestiği parmak acımaz.” diyebiliriz.
Hakikatte ise 10 kişilik ailesinin 80 metre kare evde yaşamasının, parasızlıktan ağabeyinin tedavisini karşılayamamanın sonucunda ağabeyinin ölmesinin kısacası yoksullukla dolu çocukluğunun travmalarının üstesinden gelebilmek için, ailesine yeni ve geniş bir ev almak için, yetim yeğenlerini iyi okullarda okutabilmek için uyuşturucu satan bir karakteri görüyoruz.
Aslında filmde karşılaştığımız çoğu suçluların geri planında bu yoksulluk durumu yatmaktadır. 12 yaşında babasının suçunu üstlenen çaresiz çocuğun da oğlunu iki yıl ıslah evine bilerek gönderen babanın da…
Ortada yoksulluk/suç ikileminin yarattığı olgular varken buna çözüm olarak yine başka bir ikilemi, adalet/merhamet ikilemini görüyoruz.
Lise öğretmenimiz bizim notlarımızın kötü durumuna şöyle bir çözüm üretmişti: ilk dönem adalet, ikinci dönem merhamet…
Filmde ise hakimin daima adaleti ön planda tuttuğunu görüyoruz. “Suç”a “adalet”; “yoksula” “ merhamet” yani merhametli bir adalet olur mu olmaz mı sorunsalı film boyunca işleniyor.
Tek tek kişilerden ziyade daha derinde olan sorunları tartışmamız gerektiğini ise filmin sonunda anlıyoruz; çünkü iki polis, karakterimizin işlerine başladıklarında İran genelinde uyuşturucu kullanan 1 milyon kişi varken bu oran 6 milyona çıkıyor. Ama teselli olarak eğer bu polisler olmasaydı bu oran 20 milyonu bulurdu cevabı geliyor.
Bir kişiyi idam ediyorsun, ama ertesi gün başka bir bölgede başka bir kişi tarafından giden kişinin yürüttüğü işleri devralacak başka birini buluyorsun.
Bu kovalamacanın biraz da anlamsızlığı son sahnedeki kaotik otoyol sahnesinde görülüyor. Sanki bir film sahnesi çekiliyormuş gibi yüzden fazla suçlu ya da evsiz ya da göçmen her kimse akan otoyolda arabaların arasında kaçıyor polisler ise sanki yakalayabileceklermiş, yakalasalar bile sorunu çözebileceklermiş gibi onları kovalıyorlar.
İyi seyir (tabii mümkünse) ile birlikte iyi düşünceler dilerim.
Mert DEDECAN