DünyadanDünyadan Politika-Tarih

Balkanlarda İstikrarın Önündeki Engel: Kosova Sorunu

Soğuk Savaş döneminde, Bağlantısızlar Hareketi’nin önde gelen ülkelerinden olan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, Tito’nun vefatından sonra artan etnik çatışmaların etkisiyle, Soğuk Savaş’ın sona erdiği bir kontekst içerisinde dağılma sürecine girmiş ve Yugoslavya toprakları üzerinde yedi devletin kurulması ile birlikte günümüze kadar süregelen problemlerin doğmasına sebep olmuştur. İlk olarak Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle başlayan süreç, Bosna ve Kosova’nın bağımsızlık talepleriyle uzun süren savaşlara tanıklık etmiştir.

Soğuk Savaş döneminde, çoğunluğunu Arnavut nüfusun oluşturduğu Kosova, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti çatısı altında Sırbistan içerisinde özerk bir bölge konumundayken, Miloseviç’in Sırbistan’da iktidara gelişi ile birlikte 1989’da özerklik statüsünü kaybetti. Bu olay, 1980’li yılların başından beri artış gösteren ayrılıkçı talepler açısından bir dönüm noktası oldu. Miloseviç yönetimindeki Sırbistan’ın baskıyı arttırması, barışçıl yöntemleri benimseyen İbrahim Rugova liderliğinde, Kosova Demokratik Birliği’nin pasif yöntemlerine karşı bir pozisyon alan Kosova Kurtuluş Ordusu’nun kurulmasıyla artan gerilim, Rambouillet görüşmeleri sürerken 45 Arnavut’un öldürülmesi nedeniyle doğan insani kriz etkisiyle NATO’nun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yetkilendirmesi olmaması nedeniyle meşruluğu sorgulanan bir uluslararası müdahale ile sonuçlandı. Sırbistan’ın Ahtisaari planını reddetmesi üzerine 1999 yılındaki NATO müdahalesinden itibaren uluslararası organizasyonların denetimindeki Kosova, 2008 yılında tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti. Günümüzde hâlâ AB’nin en büyük ve en uzun süredir devam eden sivil misyonu olan “EULEX Kosova” gibi NATO’nun KFOR, AGİT’in OMIK ve BM’nin UNMIK misyonları Kosova’da göreve devam etmektedir.

2008’deki bağımsızlık ilanı uluslararası camianın bütünü tarafından kabul görmeyen Kosova, bu nedenle yaşadığı problemlerin de neticesiyle Avrupa’nın en fakir ülkelerinden biri konumunda bulunurken, ayrıca nüfusuna oranla sahaya en fazla savaşçı ve cihatçı gönderen Avrupa ülkesi rekoruna sahip. Ayrıca, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi yargıçlarından Carla Del Ponte’ye göre, ülkede savaş sırasında güçlenen ve Avrupa’da etkin olan Arnavut mafyası ile ülkedeki başlıca siyasi kişilerin bağlantısı bulunmakta. Ülkenin hâlâ uluslararası tanınırlığının da bir sorun olması ve bunun getirdiği sonuçlar ile bölgedeki istikrarsızlık, Kosova’nın Arnavutluk ile olan ilişkilerinde de Soğuk Savaş sonrası iki ülkenin yöneticileri tarafından zaman zaman dile getirilen iki ülkenin birleşmesi, “Büyük Arnavutluk Projesi”, ideallerinin yansımasına neden olmaktadır.

AB’nin, Sırbistan ile olan ilişkilerin normalleşmesi için arabuluculuk rolü üstlenmesi ve bu alandaki inisiyatifleri desteklemesi neticesinde iki ülke arasında 2013 yılında ilişkilerin normalleşmesi yönünde imzalanan anlaşma AB ile Kosova arasında İstikrar ve İşbirliği Antlaşması’nın imzalanmasını mümkün kılmasına rağmen, 5 AB üye ülkesinin hâlâ Kosova’yı tanımamış olmasının ülkenin gelecekteki AB üyeliği ihtimalinin önünde bir engel oluşturması; Arnavutluk’un AB üyelik müzakerelerinin açılmasının da geçtiğimiz sene Fransa ve Hollanda gibi ülkeler tarafından reddedilmesi, iki ülke arasındaki yakınlaşmayı arttırmaktadır. Nitekim II. Dünya Savaşı sonunda, Tito tarafından Yugoslavya’daki Arnavutların kendi kaderini tayin hakkını kabul edilmesine rağmen daha sonra Enver Hoca’nın, Stalin’in tarafında yer alması nedeniyle bu durum uygulanamazken günümüzde ise iki ülke arasında sınırların kaldırılması ve ortak sınır kontrolü üzerine anlaşmalar mevcuttur. Bununla birlikte, ortak bir dış politika amacıyla kurulmuş olan ortak bir fon bulunmakta, Tiran büyükelçiliklerini  Kosovalı diplomatik misyonlarla paylaşmaktadır. Kosova’nın Sırbistan’dan gelen ithalata karşılık tek taraflı gümrük artışı ve Kosova Güvenlik Gücünü bir ulusal orduya çevirme fikri, Sırbistan ile olan ilişkilerde normalleşmenin önünde engel oluştururken, Arnavutluk ile gümrüklerin de kaldırılması aracılığıyla bir “mini-Schengen” bölgesi kurulması yakınlaşmayı arttırmaktadır. Her ne kadar ortak dış politika hedeflerinin 2025 yılına kadar ortak AB üyeliği hedefine yönelik olduğu ifade edilse de, bu durum AB üyeliğine de bir alternatif oluşturabilir.

   Sırbistan ve Kosova arasındaki normalleşmenin sağlanması için önerilen toprak değişikliği senaryosu ise Sırpların yaşadığı Kosova’nın kuzey kısmı ile ağırlıklı olarak Arnavutların yaşadığı Sırbistan’ın güneyindeki bölgelerin -özellikle Preševo ​​vadisi Sırbistan’da Arnavut çoğunluğun olduğu ve çatışmaların yaşandığı bir bölge- karşılıklı olarak el değiştirmesini öngörmektedir. Özellikle Kosova’da son dönemde yaşanan hükümet krizi, ABD’nin Priştina’nın Sırbistan’a yönelik gümrük artışına karşı bir pozisyon alışı ve bölgeden çekilmenin de göz önünde bulundurulması, Balkanlar’da istikrarın henüz yerleşmediğini göstermektedir. Tüm bunların yanı sıra, ABD ve AB’nin de üstü kapalı bir şekilde destek verebileceği Kosova ve Sırbistan arasındaki toprak değişimi projesi ise komşu ülkelerdeki etnik ayrılıkçılığı yoğunlaştırabileceği ve domino etkisi yaratabileceğinden istikrarın sağlanmasının önünde bir engel oluşturmaktadır. Bu durum gelecekte Büyük Arnavutluk’un kurulmasını kolaylaştırabileceği gibi, Bosna’daki Sırplar ve Kuzey Makedonya’daki Arnavut azınlıkların yeni taleplerine neden olabileceği için Balkanlar’da yeni bir bölgesel krize yol  açabilir. AB açısından ise Makedonya’nın adını değiştirmesine rağmen katılım müzakerelerinin başlatılmaması, Kosova ve Arnavutluk için gösterilen eforlara rağmen AB üyeliğinin bir ihtimal olmadığı algısını yaratarak Sırbistan ile ilişkilerin normalleşmesine engel olabilir.

Furkan Sarper KÖSEOĞLU

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu