Oyun çocuğun kendini koruma, dünyayı anlamlandırma ve problemleri ile baş etmede kullandığı en önemli ve güçlü varoluşsal silahıdır.
Çocuklar, bebeklik döneminden itibaren oyun oynamaya başlarlar. Önce ilkel oyunlar oynamaya başlarlar, daha sonra gelişim dönemlerine has bir şekilde oyunları yavaş yavaş gelişmeye başlar. Çocukları doktor olarak düşünürsek oyunlarda önce asistandırlar, sonra pratisyen olurlar, sonra uzmanlaşırlar, kimileri operatörlüğünü eline alır, kimisi bu alanda profesör olur. Çocuk oyun oynadıkça gelişir ve sağlıklı bir kişilik ve karakter örüntüsünün temellerini bu şekilde oluşturur. Maalesef günümüzde bu gelişimsel silah çocuklarımızın elinden alınmış bulunmaktadır. Çocuklarımız 2000’li yıllarla birlikte gelişen teknolojinin kontrolsüz kullanımı neticesinde ekranla sağlıksız bir ilişki kurarak sanal oyunları keşfetmişlerdir. Sanal oyunlar, hazır gıdalar gibi olduğu için çocuklar gerçek oyundan ziyade bu oyunlara rağbet etmeye başlamışlardır; çünkü bu oyunlar gerçek oyunlara göre çocuklara daha çok heyecan verirler, oynadıkça ise hazır gıdalar gibi yavaş yavaş çocukları kendilerine bağımlı kılarlar.
Peki sanal oyun, gerçek oyunun yerini tutar mı?
Kesinlikle hayır! Sebebi sanal oyunlar başkaları tarafından yapılandırılmakta olduğu için çocuğun ihtiyaçlarına cevap vermez. Sanal oyunların içerisinde bulunan subliminal mesajlar çocukların zihinlerine atılan zehirli tohumlara benzer. Sanal oyunlar çocukların hareket etmelerine engel olur. İlerleyen aşamalarda bu çocuklarda göz bozulmaları, omurga sorunları vb. biyolojik sorunları tetikler. Sanal oyunlar pedagojik kontrolden geçirilmeden hazırlandığı için psikolojik olarak ise çocukların kaygı, korku, stres yaşamalarına ve travmaya maruz kalmalarına sebep olabilmektedir. Sosyal açıdan ise bu çocukların iletişim kapasitelerini sınırlandırdığı için hitabet yeteneklerine, empati özelliğine ve ilişki sürdürebilmelerine ciddi zarar vermektedir. Kısacası sanal oyunlar hazır gıdalar gibi sahte lezzetlerle çocukları bağımlı kılarak yavaş yavaş onları zehirlemekte ve en son aşamada ise erken dönemde içsel çürümelerini başlatmaktadır. Bu bedensel bir ölüm olmasa dahi içsel bir ölümü gerçekleştirir. O zaman ise bu çocuklar yaşayan ölülere dönerler.
Son olarak şunu söyleyerek yazımı tamamlamak istiyorum. Sanal alem zehirli bir bataklığa benzer. Buranın ıslah edilmeden kullanıma açılması ciddi zararlara sebebiyet verebilir. Bu hususun çocukların korunmasından sorumlu ebeveynler tarafından unutulmaması gerekmektedir.
Psikolog Mehmet Çağ