Bu bahsedeceğim yer çok gizli veya bir milyon ışık yılı uzaklıktaki bir evrenin başkenti değil. Bu bahsedeceğim yer, parasızların ve gezginlerin oluşturduğu bir yer. Bu yer, yolda kalmışların bir otostop macerasına başlamalarına vesile olan, başparmağın havaya kalkarak fitili ateşlediği bir yer.
Suç ve Ceza’yı bitirdiğim gecenin sabahında aldığım bir karar doğrultusunda gözlemlediğim bir fikir bu. Nitekim bildiğiniz üzere Dostoyevski fikirlerini, yarattığı karakterlerle kapıştıran bir adamdır. Öylesine vurucu tahliller ve betimlemeler yapar ki çıkan kavgaları ayırmak için sağ tarafınızda bulunan küllüğün yanındaki telefona eliniz gider ve polisi aramak istersiniz. O sabah Dostoyevski olmak için dışarı çıktım. Fikir çatışmalarını ve insanların hassas noktalarına basılacak yegâne yer aramaya başladım. Mahalle arası kahvehanelerde genellikle siyasi fikir kavgaları çıkar. O yüzden direkt es geçtim. Ardından bir bakkala girip bir sigara almak istedim. En pahalı sigaralardan biri olan Marlboro sipariş vererek fiyatını sordum. On sekiz lira fiyatına “Bu ne abi böyle ya her gün zam, her gün zam, ne olacak böyle?” diye sordum. “Yeğenim bu hükümet böyle yav.” cevabını alınca konunun yine siyasi bir türe dönüşeceğini farkettim. Selam verip uzaklaştım.
Gerçekten farklı bir konu konuşan insan arıyordum. Çiçero’nun yalnızlığını hissediyordum fakat pes etmemeliydim. O sıra aklıma Yiğit Özgür karikatürü olan otostop hikâyesi geldi. Otostop çekip duygularını Dostoyevski kılığına bürüyen birisi olacaktım. Otostop çektiğim kişi ise Raskolnikov. Nitekim materyalist olma yolunda emin adımlarla ilerleyen bir toplumda, otostop çekeceğim araba sıradan olmamalıydı. Bu tür toplumlarda benim görüşüme göre araba türü, insana kişilik olarak fikir sunuyor. Hatchback türü araç sahipleri daha çok içe dönük mutsuzluklar yaşarken, Sedan türü araç sahipleri hep dışa dönük materyal dertlerin kölesi oluyor. Tabiî bunlar benim şahsi görüşlerim. Kişilik olarak ben de içe dönük dertlerin kölesi biri olarak fikirlerime zıt görüşleri olan Sedan tipi araçlara otostop çekmeye başladım. Hatta bir iki defa Hatchbak tipi araç sahipleri onlara otostop çekmediğim halde durup yardımcı olmak istediler.
Bir sosyoloji dersi olarak otostopçuluk işini yapan arkadaşlara önerim, her zaman Hatchback araçlara otostop çekin çünkü o insanların araçları küçük, gönülleri büyüktür. Ama inadım inattı. İnadım çok sürmedi. Bir Sedan tipi araç yardımcı oldu. Büyük Dere Caddesi’nden, Beşiktaş’a giden güzergâhta trafiksiz olan bir saatte, on üç dakika konuşma sürem vardı. Uzun kavramsal kargaşaların ve evrensel meselelerin tartışıldığı ön sağ ve sol koltuğun konumunun yaşattığı duygu kronolojik olarak sıralamaya girerse, Muhammed’in Allah ile konuştuğu yer olan Sidret’ül Münteha, Musa’nın Allah ile konuştuğu Sina Dağı, Budha’nın Karma fikrine kapıldığı odadan sonra o Sedan’ın ön koltukları gelir. Beşiktaş’a varmaya yakın araç sahibinin her dediğini onaylamış olmamın, insanın acziyetinin parasızlıktan kaynaklandığının bir eseri olduğunu fark ettim. Selam verip indim araçtan. Dışarı çıkar çıkmaz on altı dakika önce aldığım Marlboro marka sigaradan bir tane yakıp ilerilere doğru üfledim. Sonra düşündüm acziyet değil de belki korkaklık olabilir. Sonuçta birinin aracı özel mülktür ve sizi az da olsa korku kaplar. Resmen Raskolnikov’un cinayeti işlediği rehineci kadının odasında tir tir titrediği gibi.
Dediklerimi toplayacak olursak, fazla onaylanmanın insanda yarattığı tanrısal duygu bazen kişiyi olmayacak durumlara sürükler ve bu tanrısal duygular her şeyi yapmakta özgürmüşüz fikri aşılar. Son söz olarak; herkes bildiği işi yapsın…
Miraç AYAR