İz BırakanlarSeriler

İz Bırakanlar: Savaşçı Kraliçe

Ormanda yaşayan bir aslanı kafese kapatırsanız, ormanlar kralının onurunu yok saymış ve özgürlüğünü elinden almış olursunuz. Açık bir biçimde aşağıladığınız aslanın nefretini kazanır ve tehlikeli bir düşmanın varlığını bilerek tedirginlik içinde yaşarsınız. Her geçen gün aleyhinize işler ve ruhunuza ağırlık çöktürecek bir sis bulutu gözlerinizin önünü kaplar. Esir düşen bir aslan kafesinden çıktığında, gözlerindeki yakıcı intikam ateşiyle size doğru koşarken, ansızın kendinizi aslanın güçlü çenesi arasında bulursunuz; duyduğunuz son ses ise kendi çığlığınız olur. Gözlerinde özgürlük ve intikam ateşi yanan bir Kelt kadını mı daha tehlikelidir yoksa ormanlar kralı bir aslan mı? Rüzgara hükmü geçen bir rahibe, Roma İmparatorluğu’nda deprem yaratan cesur bir yürek, ilahların bile af dilemek istediği savaşçı bir kimlik: Kraliçe Boudica.

MS. 60 yılında Roma İmparatorluğu, Britanya topraklarına güneyden girmeye başladı. Britanya topraklarında yaşayan Kelt kabileleri, önce topraklarını sonra özgürlüklerini kaybetti. İmpartorluğun başındaki Kral Neron, acımasız ve doyumsuzdu, hatta kendi annesini öldürtecek kadar caniydi. Ona göre, Britanya’nın zenginliklerini “barbar” Keltler hak etmiyordu. Britanya, o dönemde, demir ve altın madenlerinin bolca bulunduğu bir ülkeydi. Roma İmparatorluğu’nun da tüm savunma ve askeri teçhizatı demirden üretiliyordu, bu sebeple, Britanya fethedilmesi gereken topraklardandı.

Romalılara göre, Romalı olmayanların yaşamaya hakları yoktu. Eğer nefes almalarına izin verildiyse, bu tamamen Roma İmparatorluğu’na hizmet etmeleri içindi. Roma’nın düzenli, eğitimli ve güçlü bir ordusu vardı. Keltler ise doğal yaşamda hayatlarını süren vahşi ve savaşçı kabilelerdi. Ancak, Roma impartorluğu gibi savaş stratejilerine hakim değillerdi. Roma, güçlü bir imparatorluktu. Güneyden girdiği Britanya topraklarında hızlıca ilerliyordu. Karşısına çıkan tüm kabileleri ezip geçiyordu; fethettiği her yerde Keltleri köleleştiriyor, şehirleri yağmalıyor ve topraklarına el koyuyordu. Roma’yla başa çıkamayan çoğu Kelt kabilesi köleleştirildi, bazıları ise antlaşma yoluna gitti. Antlaşmaya giden ilk kabilelerden biri de, Iceni kabilesiydi. Kabilenin başında Kral Prasutagus, kraliçe Boudica’nın eşi bulunuyordu.

Kral Prasutagus, Roma imparatorluğu’nu siyasi olarak desteklemesi ve vergi ödemesi karşılığında topraklarının korunmasını kabul etti. Böylelikle, Roma İmparatorluğu, Iceni kabilesinin bağımsız kalmasına izin verdi. Ancak, Kral Prasutagus ölünce işler değişmeye başladı. Kral, vasiyetiyle topraklarının yarısını Roma’ya, diğer yarısını Kraliçe Boudica ve kızlarına bıraktı. Böylece, kabilesinin özgürce yaşayabileceğini ve kızlarının da geleceğini güvence altına aldığını düşünerek huzurla gözlerini dünyaya kapadı. Kral bu planları yaparken, muhtemelen, Tanrısı ona yukarıdan gülüyordu. Hiçbir şey, Kral Prasutagus’un planladığı gibi olmadı. Roma İmparatorluğu, Kraliçe Boudica’yı toprakların varisi olarak tanımadı. Briton kabilelerinde, kadın ve erkek eşit kabul edilse de, Roma Hukuku’nda sadece erkek soy üzerinden miras hakkı bulunuyordu, bu sebeple, Kral Prasutagus öldüğünde vasiyeti kabul edilmedi ve krallığı fethedilmiş gibi ilhak edildi.

Kraliçe Boudica, vasiyetin adil olduğunu savunup, Roma’ya karşı çıktı. Güçlü bir kadındı Boudica. Kızıl saçları alev gibi parlar, uzun boyu ve sert bakışlarıyla tam bir Kelt kadınını andırırdı. Cesurca hakkını savundu ancak Roma onu dinlemedi. Üstelik Roma’nın baskısı, Iceni kabilesinin üzerinde gitgide artıyordu. Iceni kraliçesi diretmeye devam edince, Roma onu kırbaçladı, kızlarına tecavüz etti ve akrabalarını köleleştirdi. Bu yapılanlar, Keltler’in hepsi için bir aşağılanmaydı. Boudica, yalnızca bir kraliçe değildi, Tanrıçaları Andraste’nin dünya üzerindeki yansıması olan bir rahibeydi.

Boudica, özgürlüğünün elinden alınmasına dayanamıyordu. Şiddetli bir sel gibi, damarlarındaki kan vücudunda dolaşıyordu. İntikam için yemin etti alev alan gözleriyle gökyüzüne el açarken. Hem bir onur hem de bir özgürlük mücadelesini haber veriyordu içindeki çığlıklar. Hem bir anne, hem bir kraliçe, hem de bir rahibeydi. Diğer Kelt kadınları gibi, Boudica da savaş tekniklerini ve silah kullanımını iyi biliyordu. Deneyimi yoktu ancak keskin bir zekası ve korkusuz bir kalbi vardı. Amacı sadece kendisine ve kızlarına yapılanların intikamını almak değildi. Özgürlüktü. Özgürce yaşamak için, Britanya’daki Roma yönetimini tamamen yok etmeye ant içmişti. Yaşadığı acılar, kızlarına yapılanlar, karakterindeki bağımsızlık, Boudica’nın içindeki savaşçıyı doğurmuştu.

Boudica, tüm Kelt kabilelerini örgütledi. Roma’nın İngiltere valisi Suetonius’un, ordusunun çoğunu yanına alarak Galler’e saldırmaya gitmesini fırsat bilen Keltler, Kraliçe Boudica önderliğinde ayaklandılar. Romalıları üç büyük savaşta mağlup ettiler. Söylenenlere göre, bu savaşlarda 80 bin Romalı öldürülmüştür. Kraliçe Boudica, “Romalılarla bir Romalı gibi” savaşmış, geri aldıkları yerlerde Romalı tek bir çocuğu dahi sağ bıraktırmamıştır.

Boudica’nın ordusu sayıca Roma lejyonlarından çok daha fazlaydı ancak askeri stratejileri yoktu. Roma, askeri açıdan profesyoneldi. Vali Suetonius, ormanlık alanda savaşmak yerine, açık ancak dar geçitli olan bir alanı tercih ederek “barbar” Keltler ile karşı karşıya geldi. Boudica, “Bu savaşta özgür bir kadın olarak öleceğim, asla Roma’nın kölesi olmayacağım.” diyerek, bir önderin gösterebileceği cesaretle savaşa yürüdü. Savaş, başlangıçta Keltlerin lehine gibi görünse de, sayıca çok olmaları böyle bir düşünce uyandırmış olabilir, sonu Roma İmparatorluğu’nun zaferiyle sonuçlandı. Bu savaşta binlerce Kelt öldü ve geri kalanlar esir olarak alındı. Kraliçe Boudica ise savaşta yenildikten sonra, yanına aldığı zehri içerek yaşamına son verdi. Roma’ya esir düşmektense, özgür bir kadın olarak ölmeyi tercih etti.

Pagan Kraliçesi’nin bu kahramanlık mirası, bugün Britanya topraklarında gurur kaynağıdır. Roma’ya asla boyun eğmeyen ve bir kadın olarak koskoca bir imparatorluğa başkaldıran özgürlük savaşçısı Kraliçe’nin anıtı, Londra Westminser Pier’de bulunmaktadır.

“Biz, Britanyalılar, savaşta kadın komutanlara alışığız, ben güçlü adamların soyundan geliyorum! Ama şimdi, kendi krallığım ve zenginliğim için savaşmıyorum. Sıradan biri olarak, kaybolan özgürlüğüm, yaralı bedenim ve öfkeli kızlarım için savaşıyorum. Ya bu savaşı kazanacağız ya da kaybedeceğiz! Ben, bir kadın olarak bunu yapacağım. Eğer isterlerse, erkekler köle olarak yaşayabilirler.” -Kraliçe Boudica

Elif KAHRAMAN

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu