EdebiyatKültür-Sanat

Gaspar Noé’den etki altındaki nevrotik danslar : Climax

Fransa’nın soğuk kış aylarında 1996 yılında yaşanmış gerçek bir temaya dayanan film, açılışını son sahneyle yapıyor. Noé’nin Love ve Irreversible filmlerinde daha yoğun gördüğümüz sondan başa gitme tekniğini Noé her seferinde o kadar güzel kullanıyor ki sonunu bilmemize rağmen bizi filme daha çok bağlıyor ve daha heyecanla izlememizi sağlıyor. Televizyon ekranı aracılığıyla izlediğimiz yaklaşık on beş dansçının gruba dahil olmak için mülakatları, onların ideolojileri ve toplumsal kimlikleri hakkında fikir edinmemizi sağlarken; hayalleri, motivasyonları, korkuları ve sınırları hakkında da fikir sahibi olmamızı sağlıyor. Sonu gelmeyecek partinin gerçekliğine dahil olmadan önce izlediğimiz görüntüler aslında modern çağa bir mesaj olabilir, çünkü bir ekran ardından izlediğimiz profesyonel gözüken insanların gerçekliğine daldığımızda aralarındaki konuşmalar, yaşanan olaylar kısacası gerçek hayat bizi o saf ve samimi duygulardan uzaklaştırmaya başlıyor. Açılış sahnesinde televizyonun yanında duran kitaplardan, karakterlerin isimlerine kadar her şeyi detaylıca kurgulayan Gaspar Noé bizi yine izlemeye zorlandığımız ama kapatamadığımız bir filmin içine çekiyor. 

-yazının devamı spolier içerir-

Konsept ve atmosfer Stanley Kubrick’in en sevdiğim filmi olan, 1980 yapımı Shining’i andırıyor. Kış günü, prova için kendilerini kapattıkları ve etrafında kardan başka bir şey olmayan binada sonu olmayan bir partide kendilerini kaybeden bir grup hırslı, marjinal ve genç dansçılar… Climax kelimesinin terim anlamı, bir hikayedeki gerilimin zirve yaptığı ve kahramanın kaderindeki dönüm noktasının yaşandığı andır. Noé’nin sıra dışı çekim teknikleri ve gerçek hayattan bir gram uzak hissettirmeyen sahneleri bize rahatsız ediciliği ve gerilimi tam anlamıyla zirvede yaşatıyor.

Dans provalarından sonra kafa dağıtmak için başladıkları parti, birinin sangria’ya uyuşturucu katmasıyla çok garip bir hal alıyor. Uyuşturucu etkisinin tempolu artışıyla karakterlerin kontrolüz davranışları ve bilinçaltı unsurları, tüylerinizi ürpertecek olaylar silsilesine sebep oluyor. Binanın atmosferinden, ışık ve seslere, tüm sinematografik öğelerin harika harmonisi ile Gaspar Noé başarısını bir kez daha kanıtlıyor izleyiciye. Filmleri ve tarzı şimdiden kült olmuş başarılı ama herkesin izlemeye tahammül edemeyeceği Fransız yönetmen ve senarist Noé’nin bu çarpıcı filmine farklı açılardan bakmaya çalışacağım bu yazımda. 

Öncelikle bu uyuşturucu deneyimini ilginç kılan sebep bunun dansçıların kontrolünün dışında gelişmesi. Bir röportajında Noé’nin uyuşturucular insanların karakterini çarpıtıyor mu yoksa ortaya mı çıkarıyor sorusuna “Korku ve güvensizlik insanları çıldırtıyor. İnsanları paranoyak ve saldırgan yapan şey aldatılma hissidir.” Cevabını vermesi, ortamda çıldırmayan ve keyif alan tek kişinin sangriyaya uyuşturucuyu koyan kişinin olmasını açıklar nitelikte.

Yaptığım araştırmalar sonucunda derlediğim, karakterlerdeki olası metamorfozlara gelirsek; 

Tito, komünizm etkisindeki doğu bloğunu temsil etmekte, annesi Emmanuel yani Sovyetler Birliği veya komünizm, bu ülkeleri kapitalizmden korumak için dış dünyadan kopuk bir şekilde yönetiyor. Sonunda çocuk da anne de ölüyor yani komünizm çöküyor ve Sovyetler dağılıyor. Ayrıca Emmanuel’in Tito’yu korumak için aldığı önlemler, günümüz ebeveynlerinin çocukları kötüyle tanışma konusundaki koruyucu tavrının işlevsizliğini bize hatırlatıyor.

Çocuğun kimden olduğunu bile bilmeyen hamile kız ise Meryem Anayı temsil ediyor. Bu hamile kadını tekmeleyen siyahi kız ise Amerika’yı. Trump’ın muhafazakâr olması ama aynı zamanda ülke çıkarları için Hristiyanlığı tahrif etmesine bir gönderme. Siyahi kız aynı zamanda Ömer’i yani Müslümanları kapı dışarı eden, önüne geleni suçlayıp olayları başkasının üzerine atmasıyla tam anlamıyla Amerika’yı çağrıştırıyor.

İsminin de tesadüf olduğunu düşünmediğim David karakteri Yahudi cemaatini temsil ediyor. Bu adam mülakat sırasında vaat edilen rol için her şeyi yapmaya hazır olduğunu söylüyor. Herkese yanaşmaya çalışan David’i filmin sonlarına doğru kimse istemiyor. Bu Yahudilerin tarih boyunca gördüğü zulmü ve dışlanmışlığı temsil etmekte. Diğer dansçıların ona zulüm ederken alnına çizdikleri gamalı haç da Nazilere bir gönderme. Ayrıca David, lezbiyenler Almanlar hakkında konuşurken, Alman kızların illa bir gün kendisiyle beraber olmaya ihtiyaç duyacaklarını, kendi başlarına yetmeyeceklerini vurgular.

Ensest ilişki yaşayan kardeşler Arap ülkelerini temsil etmekteler. Kız kardeş filmin başında Müslümanlığı temsil eden Ömer’e ilgi duymakta. Fakat ilerleyen zamanlarda David’le yakınlaşıyor yani İsrail’le. Bunu kendine yediremeyen erkek kardeş yani diğer Arap ülkeleri arasında tuhaf ve uygunsuz ilişkiler başlıyor. Bu iki kardeşin farklı kafa yapılarına sahip olmaları ama birbirlerinden kopamamaları, Arap toplumlarının aynı soydan gelip bu kadar ayrı olmaları bu çarpık abi-kardeş ilişkisiyle anlatılmış. Abinin kız kardeşine baştaki aşırı muhafazakâr tavrının sağlıksız sonuçlar doğurduğunu da çok net görebiliyoruz.

Koreograf Salva tamamen gücü temsil ediyor. Zaten rolü gereğiyle başta herkesin hareketlerini yöneten o. Filmin başından sonuna birçok dansçı, yani ülkeler onu elde etmeye çalışıyor ama en sonunda onu lezbiyen alman kız elde ediyor.

Daddy karakteri de Tanrı’yı temsil etmekte. Olaylar çığırından çıkarken kimseyle ilgilenmeyen Daddy Tanrı dünyadaki bunca acı ve kötülük varken nerde sorgusunu yansıtıyor. Hiçbir olaya bulaşmayan Daddy ara sıra acı çeken dansçıları teselli edip kollamaya çalışıyor.

Filmin başında herkesin arkasından sığ erotik muhabbetler yapan iki siyahi adam kolonize edilmiş Afrika ülkelerini temsil etmekte. Dekorasyondaki haç işaretlerinden de rahatsız olduklarını söyleyen bu adamları son sahnede kendilerini pasta kremasıyla Afrika yerel figürlerini andıran tarzda boyamış halde buluyoruz. Bir tanesi vücudunu kaşırken kanatıyor bu da sömürge zihniyetinden hala kurtulmaya çalışmalarının bir yansıması.

Filmin kapanış sahnesinde uyuşturucuyu sangria’ya kimin koyduğu netleşmekte: uzun boylu lezbiyen. Bu kız alman ama İngiltere’yi temsil etmekte, bu da bir nevi İngiliz kraliyet ailesinin alman kökenli olmasına bir vurgu. Zaten İngiltere’yi temsil eden kız ortalığı karıştırıp keyfine bakan, herkes mahvolurken zarar görmeyen tek kişi oluyor.

Son olarak da alkol medyayı, uyuşturucu da içine katılmış yönlendirmeleri ve sübliminal mesajları sembolize ediyor. Biz farkında olmadan ve derinliğini anlayamadan izlediğimiz medya aracılığıyla beynimize işleyen, başkaları tarafından bilinçaltımıza yerleştirilen mesajlardan zamanla kurtulamaz hale geliyoruz. Bu yönlendirmeler tüm benliğimize, davranışlarımıza, seçimlerimize dolayısıyla sonuçlarımıza yön veriyor.

Cannes Film Festivali’ne yetiştirmek için çekimleri 15 günde tamamlanan bu ağzınızı açık bırakacak filmin Gaspar Noé’ye göre ilk yarısı roller coaster, ikinci yarısı korku tüneli. Genelde konuları çok minimal olan, beşer cümleyle açıklayabileceğiniz ama etkisinden çıkamayacağınız Gaspar Noé filmleri anlatılmaz, yaşanır. 

Elif KILIÇ

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu