Oyun, her daim çocukların en önemli ruh sağlığı koruyucusu olmuştur.
Özellikle doksanlı yıllarda sokak ve mahalle kültürü içerisinde büyümüş nesiller gerçek manada oyunlarda profesörlük makamına erişmişlerdir. O dönemde geniş oyun sahaları olan mahallelerde çocuklar doyasıya eğlenmiş, doyasıya oynamıştır. Bakıldığında doksan kuşağında ruh sağlığı sorunu yaşayan çocuk sayısı günümüz ruh sağlığı sorunu yaşayan çocuk sayısı ile kıyaslandığında çok gerilerdedir. Bu durumun birçok sebebi olmakla birlikte en önemli sebebi; bu dönemdeki çocukların sorunlarını güçlü bir şekilde sokaklardaki oyunlarında çalışıp çözmeleridir. Özellikle doksan kuşağındaki erkek çocukları kız çocuklarına nazaran ailelerinden fiziksel ve sözsel şiddete daha çok maruz kalıyordu.
Bu dönemdeki ebeveynler, günümüz ebeveynlerinden bilgi ve eğitim yönünden çok daha geridelerdi. Bu dönemde çocuk psikolojisi kavramı çok az biliniyordu. Birçok ebeveyn çocuklarına kendi ebeveynlerinden gördükleri şekilde korku, baskı ve şiddet metotlarını kullanarak eğitim vermeye çalışıyordu. Bu kuşaktaki erkek çocuklarının özellikle anne ve babalarından çok daha fazla fiziksel ve sözsel şiddete maruz kalma sebeplerinden bir tanesi de erkek çocuklarının genel olarak kız çocuklarına nazaran daha asi ruhlu ve hareketli olmalarıydı.
Çocuklar ruh sağlıklarını nasıl koruyorlardı?
Sonuç olarak ise bu çocuklar kendilerini savundukları her noktada ebeveynlerinden fiziksel ve sözsel şiddet görebilmekteydi. Bu şiddetin sonucunda ise yaşadıkları yetersizlik, kaygı, korku ve öfke gibi birçok duygu içsel dünyalarında tahribata sebebiyet veriyordu. Peki bu çocuklar ruh sağlıklarını nasıl koruyorlardı? Tamamen ihtiyaçlarına yönelik oyunlar kurarak içsel dünyalarında tahribata sebebiyet veren bu duyguları dışarı atarak ruh sağlıklarını koruyorlardı. Neydi peki bu oyunlar? ‘‘Yağlı kemer, simit, birdirbir yerin dibine gir, önüne gelene yüz tekme, futbol, vb.’’ bu oyunlara örnek verilebilir.
“Bu oyunlarla büyüyen çocuklara bakıldığında kendi rahatsızlıklarının doktorları oldukları ve kendilerini tedavi ettikleri görülmektedir.”
Ailesinde gördüğü şiddet sonucunda kendisini yetersiz hisseden kaygılanan ve korkan erkek çocukları sokağa çıkıp kurduğu bu oyunlarla içsel dünyalarındaki toksik zehirleri dışarı kusuyorlardı. Birbirlerine gülerek kemerle vururken ya da simit oynarken nefesi kesilen ebeyi tekmeleyerek güvenli alana kadar götürürken, kol kola girip tekerleme eşliğinde karşılarındaki kişilere tekmeler savururken, birdirbir yerin dibine gir oynarken ebenin sırtına şiddetle otururken, maç oynarken topa güçlü bir tekme atarken hem eğleniyor hem de içindeki rahatsızlıkları dışarı kusarak rahatlıyorlardı. O döneme bakıldığında erkek çocuklarının kendi dünyalarının ihtiyaçlarına yönelik kurdukları bu oyunların ruh sağlıklarını koruma yolundaki işlevlerini yerine getirdiğini görüyoruz. Bu oyunlarda tekmeler ve yumruklar savuran kişi anne babasına vuramadığı yumruğu ve tekmeyi oyunda arkadaşına atarken içindeki agresyon enerjisini dışarı atmakta, bu darbeyi alan kişiler ise sevinç kahkahaları atarak gerilim enerjilerini üzerlerinden atmaktadır. Bir oyunda tekmeler, yumruklar savuran kişi bir sonrakinde tekme ve yumruklara maruz kaldığında ise bu durumu kabul etmekte zorlanmamaktadır. Bu oyunlarla büyüyen çocuklara bakıldığında kendi rahatsızlıklarının doktorları oldukları ve kendilerini tedavi ettikleri görülmektedir.
Geleneksel oyunları riskli bulan kişiler olabilir; lakin bu riskin çocuğu geliştirdiği ve sağlığını koruduğu da unutulmamalıdır. Her zorluğun sonunda bir ferahlık vardır ve bu ferahlığa çocuklar oynayarak ve oyunlarda risk alarak ulaşabilir.
Psikolog Mehmet ÇAĞ