Yaşam

Türklerin Fransa’ya Uyum Engelleri: Dil ve Din

Türk’üm diye demiyorum, güzel milletiz Allah var.

Yarım asırdır Fransa’dayız. Genel imajımız iyi. Çok iyi olabilir demek, milletimin her bir ferdinin işini zorlaştırmış olur. Her milletin artısı eksisi hemen hemen herkesin gözlerinde beliriyor…

Bu yazımda tuzağa düşülmeyecek noktalardan bir tanesi; Biz, yani Türkler filan milletten X nokta da iyiyiz veya daha kötüyüz kıyasına girmek. Amiyane tabirle, sidik yarıştırmak etki tepki kafesine sokar ve kafa göz kalmaz… Tabii fikirsel anlamda!

Beş tam jenerasyonunu tamamlamış olan Türklerin hala  uyum  sorunu yaşadığını hepimiz görüyoruz. Güncel hayatımızda sık sık uyum bariyeriyle karşılaşabiliyoruz. Sayısız faktörler mevcut…

Dil Sorunu

Haliyle iki dili, hem Türkçeyi hem de Fransızcayı omuzlamak zor. İlk gelen dedelerimiz, ninelerimiz, annelerimiz, babalarımız genel olarak “derdimizi anlatacak kadar biliyoruz” fikrine sahiplerdi.  Onların bu bakış açılarını anlıyorum. Ana vatanlarından yetişkinken atlayıp gelmişler. Tek motivasyon kaynakları ekmek parası için verilecek mücadele.

Gelelim gençlere, ya da Fransa’da doğup büyüyenlere.Genel kanı; her ne kadar Fransızcaları olsa da, evde Türkçe konuşulması sebebiyle tam da o esnada bir bocalama oluyor.
Genellikle Anadolu’nun bağrından göç etmiş, kendini tanımlarken bile “ben cahilim” diyen büyüklerimiz arkadan geleceklere anca hayat tecrübelerini aktarabilirler. Çocuk ne yapsın? Fransızca ile ana okulunun ilk gününde tanışıyor. Doğru dürüst aklı ermeyen çocuğun ilk afallama seansı o esnada yaşanıyor. Dakika 1 gol 1 hesabı. Gel de maçı çevir! Kimisi çeviriyor, ofansif oynuyor yani öz didaktik, meraklı oluyor ve iki dili sırtlamaya çalıştığı kadarını taşıyabiliyor.
Eğitim durumu/seviyesi elbette büyük bir etken. Kendini geliştirenin doğal olarak kelime hazinesi çok geniş olabiliyor. İşin özü; her şey merakta bitiyor. Fransa’da yaşamanın zenginliğinin en azından dil bakımından farkında olunması gerekiyor…

Din (bir sonraki noktamız) gibi dil de asimilasyonun ilgi odağı. Doğruya doğru, Fransa’da buralı değilmişiz muamelesi yemiyor değiliz, Türkiye’de durum farklı mı? Oradan da değiliz hissi mislisiyle hissediliyor. Affedersiniz ama bu paragrafa güzel bir Fransız deyimi cuk oturur; “avoir le cul entre deux chaises” (Türkçesi; poponun iki sandalye arasında olması yani bir türlüü hiçbir sandalyenin tam cuk diye oturmaması). Tamam benden değilsin durumu var fakat Türk Milletini de tanıyoruz; tarihini, ırkını, ülkesini, töresini bilen ve çok seven bir topluluk olduğunu bütün dünya biliyor. Haliyle kimliği oturmuş bir güruhun kendini başka yerde bulmak ya da bulundurmak hissiyatını/ ihtiyacını yaşamadığını görüyoruz. Kimlik probleminden ziyade ne olur ne olmaz, Türk olduğun halde başka bir zeminde top koşturmayı her Türk kaldıramaz. El âlemin ne dediğine çok kafa yoran toplumuz vesselam!

Din Sorunu

İkinci aklıma gelen, entegrasyon engeline takılan dini inanç var; aman aman din der demez cımbızla kelimeleri seçmeyeliyim gibi oluyorum. Arkadaşlar, burada sadece sosyolojik bir gözlemden yola çıkarak değerlendirme yapıyoruz.
Dil de olduğu gibi din açısından da uyum sorunu yaşanılıyor. Bilindiği üzere, Fransa’da ve tüm Avrupa’da, İslam’ın imajını zedeleyecek olaylar yaşandı. Haliyle, dini hassasiyetlerimiz bizi bir bilemediniz on adım geriye götürebiliyor. En basit örneği, helal et konusunda. Her gittiğimiz lokanta da ilk aklımıza gelen “helal mi?” sorusu. Müslüman olmayanların yanında bu soru yankılandı mı soğuk rüzgarlar esebiliyor, her ne kadar belli edilmese de. Nerede olursanız olun normalin dışına çıktığınızda ya da ortama ayak uydurmadığınızda haklı da olsanız göze batarsınız. En iyisi veganım deyip etsiz ürünler sipariş etmek. Din yaşam tarzına direkt etki ettiği için, dilden sonra dinin entegrasyona çok sağlam bir engel olduğunu hep birlikte gördük.
Belirli bir dine mensup olduğunda iyi kötü bir kalıba giriyorsun (stigmatize). Ve o kalıba göre şekillenmek zorunda bırakılıyorsun. Biz Türkler, değerlerimizi terk edemeyeceğimiz için ortak değerlerden yola çıkarak daha sağlıklı bir yol çizebiliriz.

Sonuç olarak; asimile olmadan uyum sağlamanın tek yolu saygıdan ve sonra sevgiden geçiyor. Fransa bizim vatanımız çünkü burada hayallerimizi kurduk, bu topraklarda gözlerimizi açtık. Herkese nasip olmayacak iki kültürün zenginliği içinde kendimizi bulduk. Zenginlikten başka bir şey değil, değerlendirebilene!

Eğer Türkiye’dekilerden dışlanıyorsak bu demek oluyor ki istesek de istemesek de bizi Fransa’ya bağlayan bir takım değerler var. Bu tabii ki para birimi Euro değil…

Fransa’nın Banliyölerle İmtihanı

Bahsedilmek istenen değerler, birinci olarak sahiplenme duygusundan başlıyor. Doğduğumuz, büyüdüğümüz yerin ismine, cismine, bayrağına, var oluş sebebine ve olduğu gibi kabul etmekten başlıyor. Fransa sana ayak uydurmaz, sen uyduracaksın. Kendini hem kültürel hemde dinsel anlamda doğru tanıtacaksın ki değerlerin değer kazansın, cazibe merkezi haline gelsin…

Yazımı bitirmeden önce sizlerle bir anımı paylaşmak istiyorum; Türkiye’den Erasmus eğitim için Paris’e gelen bir kardeşimle arabada giderken, müzik konusu açıldı. O Türkiye Türk’ü olmasına rağmen Shakira’nın bir parçasından bahsetti. Ben de o sırada oyun havası açmak istediğimi belirttim. İkimizin de yüzünde bir tebessüm belirdi. Şimdi kim asimileymiş söyleyin bakalım? Pardon ya… Müzik evrenseldir doğru ya.

Bir deyim vardır “zemin futbol oynamaya elverişli değil” diye. Burada dil ve din unsurlarının, kimlik bunalımından ziyade aidiyet duygusundaki dengesiz durumdan dolayı zaman zaman Türkleri zor durumda bıraktığını görebiliyoruz. Bu zor durumu dil ve din gibi etiketlerin alın yazısı gibi hayatımız boyunca ikilemde kalacağımız unsurlar olarak devam edecektir…

Etiket demişken, bir çok kişinin entegrasyondan anladığı ad değiştirme (neyse ki din değil) meselesine de değinelim bence. Sen istediğin kadar adını değiştir, bedenen, fiziken Avrupalı tipin yoksa hiçbir işe yaramıyor. Birine yaranmak için aslını unutmak zorunda değilsin. Bu entegrasyondan ziyade asimilasyona giriyor. Formül belli: asimilasyondan uzak, entegrasyona yakın olmak. Bu zor olduğu kadar da kolay, üst paragraflarda belirttiğim merak, ilgi, bilgi, araştırma gibi şeylerin değil bir ülkeye entegre etmeye evrene entegre eder.

Dedelerimizin Fransa’sı olmadığı gibi, Türkiye’si de yok. Evvela evrensel konulara hakim olunmalı. Sığ bir düşünce geriye götürür. Siyasi görüş, dünya görüşü bu konular herkesin özeli fakat dijital bir ortamda her şey elinin altındayken evreni tanımamak yazık olur. Yaşadığın yerin bir önemi yok, sen hiçbir durumun farkında olmazsan.

Harun ÖZDAĞ

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu