Kültür-SanatSinema

Betthoven’ın 9. Senfoni’si ve Şiddet İkilemi

ÖZGÜRLÜĞE AĞIT

Türkçe’ye “Özgürlüğe Ağıt” ya da “Neşeye Övgü” olarak çevrilen, orijinal adı  “Ode an die Freude” olan Friedrich Schiller’in  An die Freude adlı şiirinin  Ludwig van Beethoven tarafından 9. Senfoni’sinin son kısmına yerleştirilen, içinde insan ırkının kardeşlik ortamı içinde yaşamasına atıfta bulunulan bu beste sizde neyi çağrıştırır?Türkçesi bilindiği üzere şu şekildedir;

Kardeş olun ey insanlar, bunu ister tanrımız!
Bu dünyada her şey geçer, en son sana dost kalır.
İnsanlığa, doğruluğa göğsünü aç, korkma sakın!
Hür doğmuştur insanoğlu, hür yaşamak hakkıdır

Aslında hepimizin bildiği bir ezgidir. Okul zillerimize konulmuş, ilkokul çocuklarına ezberlettirilmiş, televizyon reklamlarında da yer alabilen bir müzikal çalışma.Buraya kadar her şey yolunda.

Fakat bu bestenin özellikle batı filmlerinin içinde “şiddet” sahneleri kapsamında bolca yer bulduğunu ve aynı zamanda bu şarkının Avrupa Birliği tarafından Avrupa Ulusal Marşı olarak kabul edildiğini öğrenince işin rengi biraz değişiyor.

Filmlerimiz ise sırasıyla şu şekilde:

1- Nostalgia (1983) – Andrei Tarkovsky

2- A Clockwork Orange (1971) – Stanley Kubrick

3- Lean The Professional (1994) – Luc Besson

4- Capitalism : A Love Story (2009) – Michael Moore

İlk olarak yaklaşık 10 dakikalık unutulmaz mum sahnesini ve “deli” olarak adlandırılan vicdanlı “akıllımızın” heykel üzerindeki o nutuk sahnesini içinde barındıran “Nostalgia”

Filmde Beethoven’ın 9. Senfoni’sinin arasından bu resim gösterilir seyircilere. Acaba neden? Neden Beethoven ve gözleri olmayan, muhtemelen bir kimyasal silah sonucu öldürülen bir bebek resmi iç içedir?

Cevabı bulabilmek için o delimizi dinlemeliyiz:

“Dünyanın ilerlemesini istiyorsanız,el ele vermeliyiz. Siz sağlıklı olanlar! Sağlığınız ne anlama gelir? İnsanoğlunun bütün gözleri, içine daldığımız çukura bakıyor. Dünyayı yıkıntının eşiğine getirenler sözüm ona sağlıklı olanlardır. Deli bir adam size kendinizden utanmanızı söylüyorsa ne biçim bir dünyadır burası?

Ve şimdi müzik der delimiz ve kendini yakar. 9. Senfoni ise ateşin sıcaklığı, delinin bağırışı üzerinden kulağı tırmalarcasına şiddetle çalmaktadır.

Burada sağlıklı olanlardan kasıt akıllılardır. Zihinsel sağlığı güya yerinde olanlardır. Pozitivist ideolojilerle modern insanın doğaya ve doğal güçlere anlamaktan çok sahip olmak mottosuyla meydan okumasının gelmiş geçmiş en cani tecrübesi olan atom bombalarıdır sağlıklı olanların yaptığı ama nutuklarda hep insan ırkının kardeşliğine vurgu yapılır.

J.Robert Oppenheimer, Amerikalı bilim adamı. 2.Dünya Savaşı döneminde ilk nükleer silahları geliştiren Manhattan Projesi’nin başkanlığını yaptı ve bilindiği üzere bu bombalar ilk kez Hiroşima ve Nagazaki’de kullanıldı.  Alttaki sözler kendisinin 1957 yılında ki bir konuşmasından:

“Muazzam keşiflerimizin büyük başarısıyla geleneğimizden ve bir oranda dilimizden uzaklaşır duruma düştük. Uzmanlaştığımız kültür ilerledi, kişisel güzelliklerimiz serpildi fakat bireyin içinden irfan ve dayanıklılığını türettiği toplumsal faziletimiz fakirleşti. Hakikat ve yalınlığı harmanlayan saf söz ve eylemlere, yüceliğe açız.”

2. Film  A Clockwork Orange (1971)   

Yine aynı şekilde Beethoven ve şiddet iç içedir bu filmde de. Kahramanımız kendisine bir çete oluşturmuş ve akla gelen tüm suçları bu çete ile işlemektedir. En çok keyif alarak dinlediği şarkı ne tesadüftür ki Beethoven’ın 9. Senfoni’sidir. Bir sahnede odasında Beethoven’ı dinlerken yönetmen aslında anlatmak istediğini bu düşündürücü yolla anlatmaktadır. Hz İsa’nın çarmıha gerilişi ve çektiği işkenceler, dünya savaşlarındaki ölüm, şiddet sahnelerini art arda kahramanın ve bizlerin gözleri önüne sermiştir. Kısacası şiddet ve 9. Senfoni’nin kardeşlik vurgusu yine iç içe verilmiştir.

İlginçtir ki yaptığı yanlışlardan ötürü pişman olan Alex bir dönüşüm evine kapatılır ve  burada çeşitli insanlık dışı yöntemlerle tedavi edilmeye çalışılır. Odasında ise sürekli bu 9. Senfoni yüksek sesle çalmaktadır ve artık ona keyif veren, şiddete yönelten o melodi onun için midesini bunaltan bir işkence haline dönüşmüştür.

3.Film : Leon The Proffesional

Stansfield filmde Amerikan Adalet Departmanında çalışan sapkın bir ajandır. Bir ev baskını sahnesinde uyuşturucu alır ve yanındaki adamlarına şöyle der:

“Fırtınadan önceki bu durgun ufak anlara bayılıyorum. Bana Beethoven’ı hatırlatıyor. Duyabiliyor musunuz? Beethoven’ı sever misin? O halde sana biraz çalayım.”
Bu sözcüklerden sonra kafasında Beethoven ezgileriyle tek tek genç, yaşlı, bebek evde kim varsa öldürür, Beethoven sesleri kafasında arttıkça şiddeti de artmaktadır ve sonunda o ezgiler kendi deyimiyle sıradanlaştıkça öldürmekten vazgeçer son kişiyi.

Yine bir Beethoven ve yine bir öldürme, şiddet eğilimi. Bu ikileme işaret maksadında yönetmenimiz aslında bizleri filmin başında ve sonunda uyarmaktadır.

İnsanların ve bu insan icadı olan devletlerin iki yüzü vardır. Filmin başındaki karede olduğu gibi biri yeşildir ki bu canlılıktır. Yeşil zaten yeşermekten gelir. Bir nevi yaşamın adıdır yeşil. Bir de filmin sonundaki kare vardır ki sıcak sıcak yalan söyleyen ve halkları kandıran yarattığımız düzenin sembolüdür. Bu da New York’un yeşilleri arasından çıkan soğuk gökdelenleridir.

 4.Film Capitalism: A Love Story

Michael Moore’un bu belgesel filminde ise Amerika’nın en sinsi kapitalizm planları anlatılırken fon müziği olarak tahmin edersiniz ki yine 9. Senfoni kullanılmış.

Filmi izlerken Amerika’nın Irak’a demokrasi getireceğiz “gerçeği/yalanı” altında yaptığı işgali düşünüp iç geçirmemek elden değildi. Hegemonik kapitalizm, 9.Senfoni’nin kardeşlik,barış ve özgürlük naralarını kulağımıza tatlı tatlı fısıldayarak bizi nasıl da ele geçiriyor değil mi ?

O halde bitirişi Etienne de la Boètie’nin “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” kitabının çeviri ve yorumunu üstlenen Mehmet Ali Ağaoğlulları’nın post-gerçeklik olarak da adlandırılan ve günümüzde sıkça maruz kaldığımız olgunun tespitiyle yapalım:

“George Orwell’in 1984(Paris,Folio/Gallimard,1977,s15) adlı yapıtındaki “Savaş barıştır.” yada “Özgürlük köleliktir.” biçimindeki sloganlar kullanan ve halkının bunları özümsemesini sağlayan devlet, gerçeğin söylemsel düzeyde çarpıtılmasının en uç noktadaki örneğini oluşturur ancak günümüzdeki devletlerin “barış amacıyla savaşlar” yapmalarına ya da “özgürlük ve demokrasiyi savunmak için yeni yeni kısıtlamalar ile yasaklar” getirmelerine bakıldığında bu distopyada çizilen modelden pek uzakta olmadığımız görülür.

Mert DEDECAN

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu