Fransa’ya Hoş Geldin Bilal (Welcome 2009)
Welcome 2009 yapımı, Philippe Lioret imzalı bir Fransız filmidir.
Film, Fransa’da mültecilerin durumunu ama genel olarak ise bir ülkeden başka bir ülkeye düzensiz geçmeye çalışan sığınmacıların yaşadıklarını Bilal üzerinden anlatıyor. Bilal, Irak’tan Fransa’ya gelen, kimliksiz Kürt göçmendir. İngiltere’ye gitmek, orada yaşayan sevgilisi ile beraber olmak ve eğer mümkünse hayranı olduğu futbol takımı Manchester United’da oynamak hayallerindedir.
Bir tır kamyonunda düzensiz yollarla İngiltere’ye geçmeye çalışırken Bilal’in nefes alamaması ve fenalaşması neticesinde kamyon durdurulur ve içerideki sığınmacılar polisler tarafından yakalanır.
Film aslında bu olaylar sonrasında hareket kazanır ve Bilal’in hayali ile gerçekler arasında gidip geliriz.
Karayolu ile İngiltere’ye gitmeyi başaramayan Bilal son çare olarak deniz yolunu kullanır. Fakat alışık olduğumuz mülteci botları ile değil. Tek başına ve yüzerek.
İşte bu amaçla Fransa’nın İngiltere ile deniz komşusu olan ve bugüne kadarda mültecilerle ilgili birçok habere konu olmuş, mülteci kamplarının yoğunluğuyla da bilinen Calais’de bir havuz kursuna yazılır ve yüzmeyi öğrenerek işe başlar. Eski Fransa yüzme şampiyonu Simon, Bilal’in yüzme eğitmenidir ve kendisi aynı zamanda kimliksiz mültecilere yardım eden bir dernekte çalışmaktadır.
İşte Bilal’in önünde aşılması gerekilen bir Manş Denizi vardır. İki yaka arası mesafenin en kısa 21 mil yani yaklaşık 34 kilometre olan denizi yüzerek geçmesi gerekmektedir.
Manş’ı yüzerek geçmek diye de belirli aralıklarla yapılan bir etkinlik Fransa genelinde mevcuttur. Bu bizdeki İstanbul Boğazı’nın iki yaka arasında zaman zaman yapılan yarışmalara benziyor.
Bugüne kadar erkekler klasmanında bu rekor 2012 yılında Avustralyalı Trent Grimsey aittir. Tam olarak 6 saat 55 dakikada Manş’ı geçmiştir. Kadınlarda ise Çek asıllı Yvetta Hlaváčová 7 saat 25 dakikada tamamlamıştır.
Hatta profesyonel yüzücüler tarafından bu iki yakayı yüzerek geçmek, “yüzmenin Everest’i” olarak tanımlanıyor.
İşte hayallerinin peşinde olan Bilal için gerçekler bu denli ağırdır.
Birçok festivalden ödülle dönen, 2010 César ödüllerinde de en iyi film, yönetmen, senaryo, oyuncu ödülleri kazanan Welcome filminin yönetmeni Philippe Lioret, Calais bölgesinde sıkışıp kalmış mülteciler için bir film yapma niyetiyle işe koyuluyor ve Calais bölgesinde faaliyet gösteren mülteci dernekleriyle görüşüyor.
Calais’de yaşananlar ise bir hayli eskiye dayanıyor. Sığınmacılar, en azından 1990’ların sonlarından bu yana Manş Tüneli’ni botlarla geçerek veya kamyonların kargo alanında bir araya gelerek Fransa limanından Birleşik Krallık’a girmeye çalışırken Kuzey Fransa sahilindeki Calais içinde ve çevresinde toplanıyorlar ve bu bölgede gayri resmi mülteci kampları oluşmaya başlıyor. Kötü bir şöhrete sahip olan bu bölgeye genellikle Calais Ormanı deniyor.
Sadece İngiltere’ye geçmek isteyenler değil, diğer göçmenlerde Fransa’da sığınma ararken evsiz oldukları için bu bölgeye geliyorlar. 2016 yılındaki bir veriye göre o tarihte toplam 7.307 kişi bu bölgede kalıyordu.
Calais’de yaşananlar 30 yıldır devam ediyor, film ise 2009 yılında çekildi. Günümüzde ise Calais’de kalan göçmen ve mülteciler artan aşırı sağdan nasibini alıyor.
Göçmen karşıtı açıklamalarla gündeme gelen Front National (Ulusal Cephe) Partisi Genel Başkanı Marine Le Pen’de Calais bölgesine oldukça fazla önem veriyor. En son yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Calais bölgesinde bir hayli yüksek oy alan Marine Le Pen’in kız kardeşi Marie-Caroline Le Pen Calais bölgesinde yapılan belediye seçimlerinde adaylığını koymuş abla Le Pen de desteğini esirgememişti.
Calais çevresinde yaşananlar için ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, insanların AB’ye düzensiz olarak girmesini önlemek için Avrupa Birliği’nin çevresinde daha fazla güvenlik sağlanarak durumun ele alınması çağrısında bulundu.
Son olarak 10 Eylül 2020’de İçişleri Bakanı Gérald Darmanin’in girişimiyle Pas-de Calais valisi “yiyecek ve içeceklerin serbest dağıtımını yasaklayan” bir kararname çıkardı ve çeşitli insan toplulukları ve mülteci derneklerinin Calais’de yaşayan göçmen ve mültecilere götürdükleri yardımlar polis tarafından engellendi.
Ardından, sabah saatlerinde yapılan polis müdahalesiyle göçmen çadırları söküldü ve burada yaşayan 600’den fazla kişi ülkenin diğer bölgelerinde bulunan karşılama merkezlerine götürüldü.
İngiltere’nin Avrupa Birliğinden çıkmasının arifesinde de bu Manş yolu üzerinden geçişler hız kazanmış vaziyettedir.
Kasım ayının sonlarında ise Paris’te Saint-Denis’deki bir kampta yaşayan 3000 mülteci tahliye edildi. Kolluk kuvvetleri tarafından kullanılan göz yaşartıcı gaz ve müdahalelerle yüzlerce kişi çözümsüz bırakıldı.
Bunun üzerine mültecilere destek amacıyla toplanan Fransızlar mültecilerin maruz kaldığı durumu protesto etmek ve mültecilere destek vermek amacıyla Paris’te Place de la Republique’de toplandı ve 300 çadır kurdu. Yarım saat sonra ise kolluk kuvvetleri alana gelerek çadırları söktü ve göstericilere müdahale etti.
Afrika ve Arap kökenli göçmen ve mültecilerin durumu, banliyölerde yaşananlar, polis şiddeti vs. Fransa’nın sosyal ve siyasal gündemine sürekli düşen konulardır. Bizler ise Welcome’da Bilal’i yani Fransa’da milyonlarca yaşayan göçmen ve mültecilerin sadece 1 tanesinin hikayesine ortak olduk.
Bilal hoş geldi ama hoş gidemedi.
Mert DEDECAN