Dikkat! Aşırı Komiklik İçerir: La Vie Scolaire (Öğrenci Ofisi) Filmi
“Bir haydut şehrindeki haydut mahallesinin haydutlarla dolu okulu”nda geçen La Vie Scolaire (Öğrenci Ofisi) filmi Fransız drama komedisidir. Filmin orijinalliği senaryosundan ziyade diyaloglarında aranmalı. Çünkü her bir karakterin ayrı ayrı işlenmiş esprili bir dili var.
Başarılı müzikler ile bezenmiş yaratıcı sahnelere şahit olduğumuz filmin yönetmen koltuğunda Grand Corps Malade ve Mehdi Idir oturuyor.
2 yönetmende Paris’in meşhur banliyösünde, Seine-Saint-Denis’e büyümüş. Dolayısıyla filmin çekildiği yer olan bu bölgede yaşanılanlar ve anlatılanlar tamamen hayal ürünü değildir.
Özellikle Grand Corps Malade’ın hikayesi oldukça ilginç. Çocukluğunda su seviyesinin çok düşük olduğu bir havuza düşüyor, kafası ve omurları dahil olmak üzere ciddi şekilde hasar görüyor. Tamamen felç bir şekilde 3 ay komada kaldıktan sonra uyanıyor ve tüm hayatı boyunca felçli olacağı söylenirken 1999’da 1 yıl rehabilitasyon merkezinde kaldıktan sonra uyanıyor fakat bacaklarında bir aksama dolayısıyla bir engeli kalıyor.
Bu engeline ve 1.96’lık boyuna atıfta bulunarak Grand Corps Malade( Büyük Hasta Vücut) sahne adını alıyor. Kendisi yönetmenlikten önce bir müzisyendir ve müthiş sesiyle okuduğu şiir tarzında eserleri mevcuttur.
La Vie Scolaire filminin başrolünde ise son zamanların gözde Fransız oyuncusu Zita Hanrot, Soufiane Guerrab ve 16 yaşında tesadüfen seçilerek oynadığı ilk deneyimi ile “César Umut Vadeden Oyuncu Ödülünü” kazanan Liam Pierron oynuyor.
Esas olarak film, haydut mahallenin haydutlarla dolu olan okuluna yeni atanan Samia ( Zita Hanrot) ve matematik hocası Massud ( Soufiane Guerrab ) ‘un çabalarını anlatıyor. Yanis (Liam Pierron) ise filmimizin odak noktasındaki, derslerinde çok başarılı olmayan ama çevresindekilere nazaran kişiliğiyle ayırt edilebilen ve gözü hep uzaklara dalan bir karakter.
Zaman zaman olgun ve zeki çıkışlarına şahit olduğumuz Yanis, daha ilk sahnelerde filmlere olan düşkünlüğünü, öğretmeninin odasında asılı duran Frido Kahlo posteri üzerinden, Selma Hayek’in oynadığı 2002 yapımı Frida filmini örnek vererek bizlere gösteriyor.
Film, didaktik bir anlatı izlemiyor. Yaşanılan bölgenin ( Saint Seint Denis) geri kalmışlığının ya da suç oranlarının yüksek olmasının nedenine ve sorumlusuna atıf yapmıyor. Esas olarak bir kaç öğretmenin mücadelesi ile binlerce öğrenci arasından bir kaç çocuğun hayata, topluma bağlanabilmesini anlatıyor.
Dram, bu çocukların ölüm gibi soğuk ve sert gerçekliğe çocuk yaşta şahit olmaları ve ailelerinden illaki bir üyenin cezaevinde olması, öte yandan komedi ise bu çocukların hayatında her saniye var olan bir olgu.
Neden sürekli matrak geçiyorsun sorusuna verecekleri cevap, çünkü matrak geçmeyi çok seviyorum olurdu.
Özellikle bir kaç sahnede gördüğümüz kendi ırklarına dair stereotiplerle de dalga geçebiliyorlar.
Siyahi çocuk Arap arkadaşına diyor: Pis Arap, Işid hala çağırmadı mı seni ? Kardeşini burkaya sok, Sizi kebapçılar.
Araptan Siyahi arkadaşına : Pis Zenci, Mısır yemeğe mi gidiyorsun ?
Cristiano Ronaldo’yu babasıyla odada süt içerken gören kafadan, her gün okula geç kalan ve bu yüzden öğretmenine çeşitli yalanlar söyleyen, bir daha ki sefere geç kalmayacağını değilde yalan söylemeyeceğini söyleyen çocuğa, öğretmenini Van Gogh ve Trump’ın çocuğuna benzeten öğrenciden “Komşu Moussa” ya, filmin her sahnesi ustaca işlenmiş komedi ögeleriyle bezeli.
Özellikle “Trabzonspor” forması giyen beden öğretmeninin paten giydirerek öğrencilere oynattığı futbol sahnesi, filmin muhtevasını anlatır nitelikte.
Kesinlikle bir defa izlenerek tatmin olunulacak bir film değil. Bazı sahneleri tekrar tekrar başa sararak izleyeceğinizi hayal edebiliyorum.
Mert DEDECAN