Paris’in Altın Çağı *La Belle Époque*
La Belle Époque, İkinci Fransa İmparatorluğu ve Prusya Krallığı arasında çıkan veraset savaşı sonrası sağlanan barış dönemi ile Birinci Dünya Savaşı başlangıcına kadar süren refah dönemine verilen adlandırmadır. 1871-1914 yılları arasına karşılık gelen bu dönem pozitif bilimlerde görülen ilerleme, ekonomik büyüme ve sanatta modernleşme ile ifade edilir. Peki neydi bu gelişmeler?
Fransa-Prusya Savaşı’nın ardından Paris, Fransız Hükümeti ve radikal devrimci Jakobenler arasındaki bir iç çatışma olan Komün nedeniyle yeniden zarar görmenin eşiğindeydi. Paris Komünü ile Alman bombardımanı arasında ateşkes imzalandığında Paris bir kompleksti.
Bu dönemde spesifik olarak Fransa ve İngiltere, İngiltere’nin doğu limanlarını Asya ve özellikle Hindistan ticaret yolları için mola durağı olarak istemesi ve Fransa’nın Kuzeybatı Afrika’ya yoğunlaşması ile büyük toprak parçalarının egemenliğine sahip oldu. Havacı Louis Blériot ve Roland Garros, Manş Denizi’ni (1909) ve Akdeniz’i (1913) geçmeyi başardılar.
Paris, Fransa’nın aynı zamanda hem en zengin hem de en fakir şehri özelliğine sahipti. 1882’de Parislilere üzerine yapılan araştırma; %27’sinin üst-orta sınıfken %73’ünün ise alt sınıf olduğu sonucunu gözler önüne serdi. La Belle Époque döneminde; Fransa’nın endüstriyel üretiminin Sanayi Devrimi öncülüğünde artmasıyla birlikte, otomobil ve uçak üretimleri için gereken hammadde kaynakları hızla büyüdü. Demiryolları kullanımı arttı. Kablosuz telgraf icat edildi ve telefon kullanımının artmasıyla iletişim kolaylaştı.
Temel ihtiyaç malzemelerinden elektrik, su ve ısınma yakıtları sadece Parisli entellektüellere özel olmaktan çıkıp tüm sosyal sınıfların erişimine yükseldi Benzer ekonomik büyüme dönemleri Britanya’da Viktorya döneminin sonları ve Almanya’da Kaiser Wilhelm yönetiminde yaşanmıştı. Bu ekonomik ivmeler kentsel nüfus artışını hızlandırdı. Paris’in nüfusu %64 arttı. Belle Époque’un sonunda, Paris’in nüfusu bugün olduğundan daha fazlaydı.
Bu dönemin baskın mimari stil Art Nouveau ile Gustave Eiffel’in 300 metreyi aşan kulesi, Fransa’nın ne kadar ilerlediğinin simgesiydi. Dünyadaki en uzun beşeri yapıydı ve Fransız mühendislik ustalığının sergilendiği bir vitrin konumunda yerini aldı. Montmarte sanat ve eğlencenin merkez üssü oldu.
Paris Uluslararası Sergileri (L’Exposition Universelle) Fransa’nın gelişimini kucakladı. 1900 yılında yapılan bu sergi sanat eserlerinin, sanayi ürünlerinin ve yeni buluşların sergilenip tanıtıldığı uluslararası bir fuardı. Dünyanın her köşesinden gelen yarım milyar insana ev sahipliği yaparak Fransa’nın Paris’inin gelişimi dünyaya sergilendi.
Toplumsal eşitsizlikler hiçbir zaman tam olarak ortadan kalkmadı ama moda kavramı bir lüks olmaktan çıktı. Jeanne Paquin, Belle Époque’un birkaç moda tasarımcısından biriydi ve günümüz modasında da Louis Vuitton’un koleksiyonlarına ilham oldu. Sanat, tiyatro, edebiyat ve müzik tüm sınıflara hitap etmesiyle ünlendi. Edebiyatta Victor Hugo ve Emile Zola yeni çığırlar açtı. Charles Baudelaire ve Octave Mirbeau edebiyat ve ahlak kurallarına yeni bir soluk getirdi. Resimde Empresyonizm Monet ve Renoir’ın eserlerinde vücut buldu. Belle Epoque dönemi yeni bir sanat dalgası olan sembolizmin kapılarını açtı.
Ve bu gelişmeler sonucunda artık Paris, Eiffel’in modernizmin simgesi olmasıyla da birlikte dünyanın başkenti konumuna yükseldi. Paris artık dünyanın kültür, eğlence, moda, güzellik ve lüks başkenti olan Işık Şehri (Ville Lumière)idi.
Edanur Karadeniz