Arap Baharı Nasıl Ortaya Çıktı?
Arap Baharı, gerek halk ayaklanması olarak gerekse Orta Doğu halklarının ilk defa böylesi örgütlü bir demokrasi arayışı içerisinde bulunması sebebiyle, Orta Doğu tarihinde önemli bir milattır. Başladığı günden itibaren, Orta Doğu’da demokrasi tarihinin akışını hızlandırmış ve doğurduğu sonuçlar bakımından ise yine ilk defa devrimsel bir özellik göstermiştir. Orta Doğu uzmanlarının ve diğer dünya devletlerinin devamından şüphe etmediği, yönetimleri yıkılmaz olarak görülen iktidarlar, yerlerini halkların gücüne bırakmıştır.
Orta Doğu’da halkın gücünün ve örgütlü muhalefet hareketlerinin siyasette bu derece etkili olmaya başlamasıyla bölge içerisinde değişmez olarak görülen dinamikler altüst olmaya başlamıştır. Thomas ve Kiser’e göre devletin, “aşırı baskıcı karakteri” devletin çöküşüne katkıda bulunurken aynı zamanda şiddet temelli muhalif grupların yükselmesine neden olmaktadır. Suriye, Libya, Yemen ve Mısır’daki protestolar sırasında devlet tarafından kullanılan şiddet ve baskı yöntemleri farkında olmadan, “kendi kendini besleyen şiddet döngüsü” yaratmıştır. Şiddetin yaygınlaşması toplumsal ve siyasal düzeydeki muhalif örgütlenmeyi hızlı bir biçimde silahlı gruplara dönüştürmüştür. (1)
17 Aralık 2010 tarihinde, Tunus’ta üniversite mezunu bir sokak satıcısı olan 26 yaşındaki Muhammed Bouazizi’nin, meyve sattığı tezgâhına zabıtalar tarafından el konulması ve bunu protesto etmek için valilik önünde kendini yakması, Arap Baharı sürecinin ilk adımı olduğunu söyleyebiliriz. Orta Doğu’da baskıcı rejimlerden, ekonomik eşitsizliklerden, yolsuzluklardan ve siyasi yozlaşmadan dolayı çıkan bu isyan hareketleri, Tunus’tan diğer ülkelere yayılmış ve Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Hazar bölgesini çok zorlu bir demokratikleşme süreci içine sokmuştur. Tunus’ta, Bouazizi’nin kendini yakmasından sonra ülkenin farklı yerlerinde devlet kurumları önünde intihar ederek, kendini yakarak yönetimi protesto eden göstericiler ve bunlara sert müdahale eden güvenlik güçleri arasında çıkan tartışmalar da halkı galeyana getirmiş ve Zeynel Abidin bin Ali’nin halk gözünde meşruiyetini kaybetmesine neden olmuştur. Tabiri caiz ise “Domino Etkisi” yaratan söz konusu olaylar çeperinde söz konusu başkaldırı silsilesi, Arap coğrafyasında kendini hissettirir bir hal almıştır. Nitekim söz konusu olaylar neticesinde yıllardır varlığını korumuş olan otoriter rejimler yıkılmış; Arap geleneğine göre ölene kadar iktidara sahip olan liderler halk tarafından al aşağı edilmişlerdir.
Arap devrimlerinin en önemli ayağı şüphesiz Mısır’da, 25 Ocak 2011’de gerçekleşen protestolarla başladı. Ülkede, otuz yıldan fazla süredir iktidarda olan Hüsnü Mübarek rejimi daha protestoların ilk gününde iktidarı kaybetme korkusunu taşımaktaydı. Nitekim rejimin bu endişesinde haklı olduğu, protestoların başladığı 25 Ocak 2011’den on sekiz gün sonra ortaya çıktı. Mısırlılar, yıkılması hayal dahi edilemeyen Mübarek rejimini ortadan kaldırmayı başardılar. Arap Baharı bir anda tüm dünyayı etkisi altına aldı. Mısır’dan sonra Libya’da da özgürlük sesleri yükselmeye başladı. Libya’da daha ağır bilançolara sebep olan protestolar gerçekleşti. Bilindiği üzere, 42 yıl boyunca ülkeyi yöneten Albay Muammer Kaddafi’ydi. Yapılan çatışmalarda, iktidarın değişmesini isteyen halka, Kaddafi çok sert tepki vererek asla koltuğundan vazgeçmeyeceğini belirtti. Günler geçtikçe ölenlerin sayısı artmaya ve dünya kamuoyu buna tepki göstermeye başladı. Fransa, yaşanan olaylara seyirci kalamayacağını söyleyerek NATO ile birlikte olaylara müdahale etti. Olaylar gitgide büyüdü ve Kaddafi memleketi olan Sirte’ye kaçtı. Ulusal Geçiş Konseyi ve NATO güçleri, Kaddafi’yi drenaj borusunun içinde buldular. Yaptığı tüm eziyet ve acımasızlıkların karşılığında halkı, onu linç ederek öldürdü. Yönetim, Ulusal Geçiş Konseyine devredildi.
Arap Baharı sonrası protesto dalgalarının Suriye’ye de ulaşması sonucunda Suriye krizi 15 Mart 2011’de başlamıştır. Gösteriler yaklaşık birkaç ay boyunca barışçıl protestolar şeklinde devam etmiştir. Suriye krizine yol açan nedenler arasında, Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinin verdiği cesaret ve öz güven de bulunmaktadır. (2)Hükümet güçlerinin protestoları katliamlarla bastırmaya çalışması hem Suriye içinde hem de dışında pek çok kimsenin silahlı direnişe yönelmesine neden olmuştur. Suriye ordusundan ayrılan subayların kurduğu Özgür Suriye Ordusu ilk dönemlerde protestocuları korumayı amaçlasa da, ileriki dönemde süreç rejim yanlısı güçlere karşı sıcak çatışmalara doğru evrilmiştir.(3)
Elif KAHRAMAN
(1)Ortadoğuda Devlet Dışı Silahlı Aktörler, Murat Yeşiltaş
(2)Suriye Krizi ve Türk Dış Politikası, Ömer Göksel İşyar
(3)Ortadoğuda Devlet Dışı Silahlı Aktörler, Murat Yeşiltaş