ANIYaşam

Kadife Kaplı Paris Defterim

Kadife Kaplı Paris Defterim


1.

Bir burukluk katılacak her sevincine. Keyfin pek uzun sürmeyecek. Kan gövdeyi götüren bir savaşın içinde bulacaksın kendini. Kimseyi öldürmemek için özen gösterecek ama kendin de ölmeyeceksin. Savaş bir gün bitecek, öylece kalakalacaksın yalnız. Bir süre sessizliğe bürünürsün.  Aklını artık meşgul etmeyen sesler, kafanı artık dağıtmayan hikayeler. Merak etme, sonsuza kadar sürmeyecek. Bedeli ödenmiş bir ismetle geçireceksin ömrünün kalanını.

Paris Subway By Photobeps
the Paris subway seen from the window of a carriage

2.

Şubat sonu. Herkesin canı sıkılmış. Sabah olmak üzere. Kimsenin masayı toplama gibi bir niyeti yok. Bir umursamazlık almış başını gidiyor, yarım kalmış kadehler, çoğu yenmiş mezeler, kabukları soyulmuş yemişler. Tam destek veriyoruz içimizdeki sese  “takma”,  “bırak dağınık kalsın”, “sal abi”… Ben mücadeleyi seçiyorum, tembelliğe boyun eğmiyorum. En azından kendi önümü topluyorum, bu üşengeç hallere kızıyorum.

Biricik dostum Ali, sandalyesini geriye çekmiş, kaşla göz arasında maç tekrarı açmış, hem çevresine yancı topluyor hem de keyfine bakıyor. Ses ve ışık tahminimden az rahatsız ediyor. Benim yanımda oturan biri var, eğmişim boynumu, gözlerim hep onun üzerinde. Sigara paketi, çakmak, paketten çıkmış yanmayı bekleyen tek dal sigara, cam bira şişesi, rakı doldurulmuş çay bardağı, kol saati, telefon, anahtar, kartlar, o kaşlar, o gözler, o gülüş, o eller, o duruş, aramız, hepsini tek tek inceliyorum, duruşumuz da nasıl ama her an ellerimiz birleşecek gibi.

Cedi, telefonunun sesini sonuna kadar açmış, herkes yazdığı mesajın her harfini duyabilecek şekilde. Bu saatlerde artık umurumuzda değil, herkes fısıldaşıyor, kimse bir diğer sesi fark etmiyor. Birimizin telefonundan Sezen Aksu söylemeye devam ediyor:

“Ne senden öncesi, ne senden sonrası…”

Kimse şarkıya eşlik etmiyor. Ayşegül, farklı açılardan selfie çekiyor. Gece sona yaklaşıyor. Masa sabaha kadar duracak. Sigara içmeye diye çıkılıp kapı önünde duygusal konuşmalar yapılacak. Kimse bizi görmeden geri dönülecek, son yudumlar alınacak. Herkese veda edecek, eve gideceğiz. Sonu belli. Sohbet iyice azalıyor. Telefonla oynamalar, esnemeler, uyuklamalarla yorgunlukla sona eren bir akşam.

Yarın pazar, boş gün. Evde pineklenebilir. Pazar günü marketler bile kapalı oluyor. Artık her hafta sonu turist gibi gezmeler de azalmış. Bu akşamı bizimle geçirmeye ikna edemediğimiz iki kişi vardı: Hamit ve Buse. Biri erkenden bitiriyor günü, tam kitabını okuyup uyuyacağı sırada, arayıp davetimizle kaçırmışız uykusunu. Mızmız tavırları sevmiyoruz, dostluğun önemini anlattık Hamit’e de. Kaytarmak yok.

Lüks bir giyim firmasına yaptığım iş başvurusuna red geldi. Ben Ali’ye kısık sesle, gelen otomatik mesajı okuyorum:

“thank you for applying for the role…”

“Sağlık olsun. Sen daha iyilerine layıksın. Bak, sana ticaret yapalım, Türkiye’den alıp Fransa’da satalım, diyorum” diye ısrar etmeye başlıyor Ali. Kafasında hep bir iş planı var, ben hepsine destek çıkıyorum.

“Olur Ali” diyerek gelen redlere bakmaya devam ediyorum.

Ali’nin komşusu biraz neşelenmemizi istiyor. Sıcak kanlı bir çocuk. Suratını asık göremezsiniz. Kendisi yapay zeka çalışıyor, kafa dağıtmak benim de hakkım, diyor. Darbukası var, çalıyor, bizim de eşlik etmemizi istiyor. Kimi zaman, “Allez” diyerek hareketlendiriyor bizi, ritim tutuyoruz. Alkış sesleri de ekleniyor bu defa dağınıklığa.

Bir sigaraya daha çıkıyor bu defa dönmüyoruz. Benim eve hemen varılıyor. Hele hava soğuksa, dışarıda durulmuyorsa bahçede kaybedilecek vakit yok. Rakı üstüne kahve muhabbeti fazla uzamıyor. Sabahın alacakaranlığında, benim evimde, tüm maskelerden arınıyoruz. Bu hesapsızca kendimiz olma hali kimi zaman onun evinde de sürüyor.

Bu geceler için önceden sözleşmiyoruz, sabah birlikte kahvaltı yapmıyoruz. “Modern” ve “Avrupalı” bir tavır yaratmışız kendimize.

Sezen Aksu’nun şarkısı bitti, Yıldız başladı:

“Bu gece pembe düşlerim senin için”

Hilal Deşat

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu